
yargılanmadığı, verilen cezalarda tatminkâr olmadığı bu süreçte hem
kontrgerillanın yargılanamayacağı hem de Türkiye’de yaşayanların devletin sıklıkla
hukuk dışına çıktığı da kamuoyu tarafından öğrenilmiş olmuştu. Kısaca
değindiğimiz Susurluk’un adaletli olmayan yargı süreci böyle olmuştu ama bu
zaman boyunca ilginç gelişmeler de oluyordu Türkiye’de. Susurluk’la ortaya
dökülen kirli sırların layığıyla araştırılmasını isteyenler ellerinde düdükler ve
süpürgelerle temiz bir toplum için sokaklara dökülüyor, evlerinde her gece
21.00’de ışıklarını yakıp yakıp söndürüyorlardı. Susurluk soruşturmalarının gelip
tıkandığı yer olan kışlanın sahiplerinin iyi değerlendiği bir fırsata dönüştü bu
kamuoyu ayaklanması. Siyasal İslam’ın Türkiye’de legal siyaset alanında
1990’larda başlayan yükselişiyle işbaşına gelen Çiller-Erbakan ortaklığındaki
hükümetten memnun olmayan asker bu fırsatı iyi değerlendirdi. Gündüz sokakta
düdük tencere çalan, gece evlerinde ışıklarını yakıp söndürerek eylem yapanlar bir
anda protestonun mecrasından kayarak kendilerini farkında olmadan 28 Şubat 1997
postmodern darbesine giden sürecin içinde buldular. Farkına vardıklarında ise çok
geç kalınmıştı. Derin devlet protestocularıyla yanyana gelmesi mümkün bile
değilken istedikleri darbeyi tezgâhlayanlar, hem Susurluk’a “gulu gulu dansı”
diyenleri iktidarı indirirdi hem de Türkiye tarihinin en önemli derin devlet
soruşturmasına da nokta koymuş oldu.57 28 Şubat gerçekleşmişti. Cumhuriyet
kurulduğu günden bu yana iktidarı elinde bulunduran TSK’nin demokrasi ve
siyaset üzerindeki gölgesi herkesi kaplamış ülkede ordunun işine gelmeyen herkes
şeriatçılıkla damgalanır olmuştu. Kısa süre sonra elbette ki medyanın ve
kitabımızın başında örnekleriyle anlattığımız üzere Fethullah Gülen’in de verdiği
destekle Çiller-Erbakan hükümetinin düşmesi sağlanmıştı.
Başbakanlık Teftiş Kurulu’na gönderilen rapor
Geçtiğimiz bölümlerde ayrıntıların anlattığımız, İçişleri Bakanlığı Teftiş
Kurulu’nun, zanlıları arasında Fethulah Gülen’in de bulunduğu Emniyet içindeki
cemaat örgütlenmesine ilişkin yaptığı suç duyurularına Ankara DGM’nin 20 Mart
1998’de verdiği ikinci takipsizlik kararından sonra Emniyet içinde sular durulmuş
gibi görünüyordu. 28 Şubat’ın karanlık günleri sürmesine karşın suçlanarak
görevden el çektirilen emniyet ve Polis Akademisi görevlilerinin çoğu mahkeme
kararlarıyla birer ikişer makamlarına dönüyordu. Açılan soruşturmalarla önü
tamamen kesilemese de kısmen hızının yavaşlatıldığı düşünülen Emniyetteki
cemaat örgütlenmesiyle ilgili 1998 ve 1999’da da ciddi çalışmalar yürütüldü. 1998
yılında İstihbarat birimlerince hazırlanarak Başbakanlık Takip Kurulu’na (BTK)58
57 Ertuğrul Mavioğlu-Ahmet Şık, Kontrgerilla ve Ergenekon’u AnlamaKılavuzu, İthaki Yayınları
58 İlk önceleri Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan ve sadece TSK içinde değil, diğer kamu kurumlarında
da "irticai faaliyetlere" katıldıkları iddia edilenler hakkında işlem yapan Batı Çalışma Grubu, 28 Şubat sürecinin
74
gönderilen raporlarda irticai faaliyetlerin polisten gördüğü destek anlatılıyordu.
İrtica yanlılarının hemen hemen tüm illerde örgütlendiği belirtilen raporda, laik
kadroların baskı altına alınarak sindirilmek istendiği örneklerle anlatılıp o dönemde
Fazilet Partisi Milletvekili olan Abdülkadir Aksu’nun ANAP hükümeti
zamanındaki İçişleri Bakanlığı döneminde yerleştirilen kadroların köktendincileri
korumaya yönelik çalışmalarına vurgu yapılıyordu. Konuyla ilgili Cumhuriyet
Gazetesinde, “Cemaatler emniyeti kuşattı” başlığıyla Sertaç Eş imzasıyla
yayımlanan haberde BTK’ye gönderilen raporun, Uygulamayı Takip ve
Koordinasyon Kurulu (UTKK) aracılığıyla ilgili bakanlıklara gönderilerek yapılan
işlemler hakkında bilgi istendiğine yer veriliyordu. Habere göre istihbarat
kaynaklarının 1997 ve 1998 yıllarındaki saptamalarına göre örnek gösterilen
olaylar şöyle sıralanıyordu:
“Niğde: Ulukışla’da 23 Nisan 1998 günü yapılan törenleri ilçe belediye başkanının
yetkisi olmadığı halde kısa süreli yağmuru fırsat bilerek ilçe Milli Eğitim
müdürünün de desteği ile iptal ettiği, M. Kemal Paşa İlköğretim Okulu tarafından
düzenlenen Ulusal Egemenlik Şöleni, havai fişek ve müzik gösterisinin ilçe emniyet
müdürlüğünde görevli Başkomiser Osman’ ın da yardımı ile iptal edilmiştir. İlçe
Milli Eğitim Müdürü, Nutuk’ta yer alan ‘Halife Vahdettin soysuzlaşmış,
İstanbul’daki hükümet padişahla birlikte çıkarları uğruna vatanı düşmana
satmıştır’ şeklindeki cümleyi, ‘Türk tarihine hakaret’ gerekçesiyle adı geçen okul
tarafından temsil edilen ‘Pozantı Cephesi ve Ulukışlalı Kuvayi Milliyeciler’ adlı
oyunun metninden çıkarmıştır. 23 Nisan kutlamalarında görev alan öğretmenlerin
27 Nisan 1998 tarihinde polis tarafından okullara gelinerek keyfi şekilde gözaltına
alındığı, öğrencilerin önünde tartaklandığı, hatta öğretmen Kenan Türker ‘in bizzat
emniyet amiri tarafından yumruklandığı, tüm bu olaylar karşısında ilçe
ardından 54. Necmettin Erbakan hükümetinin yıkılması, 55. Mesut Yılmaz hükümetinin kurulması ile birlikte
Başbakanlık İrtica Takip ve Koordinasyon Kurulu haline gelmişti. Başbakanlık Müsteşarı'nın başkanlık ettiği Kurul'a
MİT Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Adalet, İçişleri ve Milli Eğitim
Bakanlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı, Genelkurmay ve MGK'dan temsilciler katılıyordu. Ayda bir kez toplanarak,
yapılan çalışmaları gözden geçiren kurulun oluşturulmasında, Yılmaz hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı
görevinde bulunan Yaşar Yazıcıoğlu başrolü oynamıştı. Yazıcıoğlu, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce AKP'den
milletvekili adayı olsa da gelen tepkiler adaylığını engelledi. Başbakanlık Takip Kurulu tarafından hazırlanan
raporlar sonucu, 1997'de 2 bin 956 kişi, 1998'de ise 4 bin 420 kişiyi "irticai faaliyetlere katıldıkları" gerekçesiyle
gözaltına alındı. Başbakanlık Takip Kurulu tarafından hazırlanan raporlar sadece kamu görevlilerini değil,
üniversitelerdeki öğretim görevlilerini de etkiledi. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra AKP’nin hükümete
gelmesinden sonra da özelikle iktidar milletvekillerinin tepkilerine rağmen BTK fişleme işlemlerine devam etti. 2003
Mayısında da BTK Başkanlığı'nı yürüten, Başbakanlık Müsteşarı Fikret Üçcan "İrticaî Unsurların Yurtdışı
Faaliyetlerinin Önlenmesine Dair" 6 sayfalık bir talimat hazırlamıştı. Bu talimatta, irticaî örgütlerin isimleri "Millî
Görüş, Fethullah Gülen Cemaati, Kaplancılar, İBDA-C ve Süleymancılar" şeklinde tek tek sıralanıyor, irticaî
yapılanmada, Millî Görüş, Süleymancı kesim ve Fethullah Grubu'nun diğerlerine göre daha yaygın ve etkin faaliyet
gösterdiği iddia ediliyordu. Ayrıca, aralarında Jet-Pa, Kombassan, Endüstri Holding gibi kuruluşların bulunduğu
"yeşil sermaye"nin yakın takibe alınması isteniyordu. Başbakanlık Müsteşarı'nın bu talimat yazısından birkaç gün
sonra Abdullah Gül, Milli Görüş ve Fethullah Gülen cemaatine ilişkin, tamamen ters mahiyette bir genelgeyi
hazırladı. Bu gelişmelerden sonra BTK işlevsiz hale getirildi.
75
kaymakamının sessiz kalmak suretiyle bir yerde uygulamalara onay verdiği
bildirilmiştir.
Ankara: Polis Akademisi’ne Abdülkadir Aksu’nun İçişleri Bakanı olduğu 1987-
1988 yılları arasında yerleştirilen 42 öğretim üyesinin tamamının burslu olarak
İngiltere’de mastır ve doktora programlarına gönderildiği, bunların yaklaşık
30’unun İngiltere’de kalış sürelerini 1-3 yıl uzatmayı başarmalarına rağmen eğitim
programlarını tamamlayamadıkları, YÖK sisteminde süresi içinde programı
tamamlayamayanların kurum ile ilişkisi kesilmesine rağmen bu şahısların ömür
boyu aynı kadroda kalacak şekilde ataması yapıldığı öğrenilmiştir. Bu şahısların
yasalara uygun olarak üç yıl süreli sözleşmeli personel satüsüne alınmasına karar
verilmiş olmakla birlikte, bu husus kendilerine, anlaşılamayan nedenlerle hâlâ
tebliğ edilmemiştir. Söz konusu kişilerin arasında Kayseri Belediye Başkanı Şükrü
Karatepe’yi aklayan Prof. Dr. A.Ş., Yardımcı Doç. V.B. ve öğretim üyesi M.B.E. de
vardır.
Manisa: Emniyet Müdürü K. İ., Fethullah Gülen taraftarlarınca düzenlenen
toplantılara katılmaktadır. İl emniyet müdürlüğünde şube müdürü A.T.’nin, bu
görevinde Fethullah Gülen’in propagandasını yapmak maksadıyla bir kısım
polisleri haftanın belirli günlerinde topladığı, İlim Yayma Vakfı’na destek
sağladığı, adı geçen müdürün son atamalarda terfi ettirilerek emniyet müdür
yardımcılığına getirildiği bilgisi alınmıştır.
Yozgat: İrticai faaliyetlerin Yimpaş Holding’in yan kuruluşları olan vakıf, dernek
ve öğrenci yurtları tarafından yürütüldüğü, Yozgat mülki amirlerinin de Yimpaş
Holding ile yakın ilişki içinde olduğu, il emniyet müdürlüğünün Yimpaş tarafından
il emniyet müdürlüğüne hediye edilen minibüsü kabul ettiği ve Kurban
Bayramı’nda kurban derilerinin irticai odaklar tarafından toplandığı, kritik
günlerde izne ayrıldığı bilgisi alınmıştır.
Hatay: Emniyet müdürü S.İ’nin Fethullahçı olduğunu ifade ettiği bilgisi alınmıştır.
Erzincan: 04.06.1998 tarihinde müftülük konferans salonunda Milli Görüş
Teşkilatı’nca düzenlenen eğitim fakültesi mezuniyet gecesinde, devlet büyükleri ile
alay edildiği, inanan-inanmayan ayrımı yapıldığı, türban takan kızlara zulüm
yapıldığı ve bunları yapanların Batılıların uşakları olduğu, Kuran okunmasının
yasaklandığı, imam hatip liselerinin kapatılması gibi konuların gündeme
getirildiği, bu toplatıya vali yardımcısının da katıldığı, il emniyet müdürlüğünün
konu ile ilgili suç duyurusunda bulunacaklarını bildirdiği halde halen işlem
yapılmadığı tespit edilmiştir.”59
Aydınlık “F Tipi” örgütlenmeyi yazdı
59 Cumhuriyet Gazetesi 16 Temmuz 1999
76
Askeriye içinde Batı Çalışma Grubu adıyla İrticacıları izleyen birimler kurulmuş ve
herkes hakkında doğru ya da yanlış bilgiler bir araya getirilmeye başlanmıştı. Devir
askerin devriydi ve Emniyet içindeki cemaat yanlısı olmayanlar da bu kervana
katılmıştı. Tam bu süreçte, 10 Ocak 1999 günü Aydınlık dergisi, “Fethullah
Emniyeti Ele Geçirdi” kapak haberiyle çıkıyordu. Emniyet içinden bir kişinin
derginin bağlı olduğu İşçi Partisine gönderdiği belirtilen ve bir iddiaya göre MİT
tarafından gönderilen isimsiz bir ihbar mektubuna dayanılarak hazırlanan haberde
Fethullahçıların EGM içinde nasıl örgütlendiğinin bir rapor halinde devletin üst
düzey yetkililerine sunulduğu belirtilerek bazı iddialar sıralanıp birçok kişi isim
isim birçok kişi suçlanıyordu.60 Cemaatin, 28 Şubat sürecinden sonra aldığı
önlemlerin raporda belirtildiği haber şöyleydi: “Fethullahçıların Emniyet içinde
Genel Müdürlük bünyesindeki Daire Başkanlıkları, Polis Akademisi, Polis Koleji
ve Polis Okulları ile özel statülü illerde önemli şube müdürlüklerinde faaliyet
gösterdikleri ifade ediliyor. Fethullahçılar, amirler ve polis memurları olarak, iki
ayrı grupta örgütleniyor. Örgütlenmenin başında bulunan kişi, ‘imam’ diye
adlandırılıyor. ‘İmam’lar, en kıdemli ve yetenekli kişiler arasından seçiliyor.
Raporda şunlar kaydediliyor: ‘Amirler ve memurlar, kesinlikle birbirini
tanımamakta, herkes imamı bilmekte ve onun direktiflerini yerine getirmektedir. Bu
imamlar, bölge imamlarına, onlar da merkezde kurulu bir sivil kurula bağlı olarak
faaliyet göstermektedirler. İmamlardan gelen emirler, Hoca Efendi’den geldiği
kabul edilerek mutlaka yerine getiriliyor. Kısacası Emniyet Teşkilatı’nın personel
alımından atanmasına, branşlaştırılmasından eğitimine, kurs görmesinden yurt
dışına gitmesine, istihbarattan teröre kadar, birçok konuda fiili karar verme bu üst
sivil grup tarafından gerçekleştirilmektedir’.
28 Şubat’tan sonra parola sistemi değişti
Polis örgütü içindeki örgütlenmede, cemaatin tüm bireyleri, gizliliğe düzenli bir
biçimde uyuyorlar. Üst grup tarafından gelen tedbirler ve kararlar, kademeli
olarak alt gruplara iletiliyor. Kararların uygulanıp uygulanmadığı ‘imam’lar
tarafından kontrol ediliyor. Raporda, MGK tarafından kabul edilen 28 Şubat 1997
kararlarından sonra cemaatin ‘tedbir ve parola sistemini’ değiştirdiği kaydediliyor
ve alınan önlemler sıralanıyor. Bu önlemlerin başında, ‘işyerinde ve oturulan
çevrede laik ve Atatürkçü bir hava’ yaratılması geliyor.
Raporda şunlar belirtiliyor: ‘Hoca Efendi cemaatinin elemanları, ‘Şu an sırtınızda
yumurta küfesi taşıyorsunuz. Yanlış bir hareketiniz geri dönülmeyecek hatalara
sebebiyet verecektir. Sizler, Hitler’in tankları gibisiniz. Hitler, Rusya’ya doğru
ilerlerken, karşısına çıkan bataklıkları aşmak için tankları bataklıklara saplayıp,
60 Aydınlık Dergisi, sayı 599
77
kendilerini feda ederek arkadan gelenlere yol açmaları gibi, sizler de bu tür
fedakârlıklar yaparak, sizden sonra geleceklere ortam hazırlayacak ve cemaatin
teşkilatı ele geçirmesini sağlayacaksınız’ parolasıyla hizmet etmektedirler’.
Tüm atamalar “sivil grubun” kontrolünde
Raporda, EGM Personel Daire Başkanlığı personelinin yüzde 95’inin Fethullah
cemaatine mensup olduğu ifade ediliyor. Personel Dairesi; atama, uzmanlaşma,
ödül, ceza vb. gibi, tüm işlemlerin yapıldığı birim. ‘Teşkilatın tüm ataması,
imamların bağlı bulunduğu sivil grup tarafından önceden teşkilat dışında
planlanmakta ve daire bünyesindeki elemanları tarafından da bu kararlar icra
edilmektedir. Yani teşkilatı öyle bir hale getirdiler ki, dışarıda olup teşkilatı
bilmeyen sivil grup, Emniyet teşkilatını yönetmekte ve yönlendirmektedir. Şu an
sadece Emniyet Müdürlerinin tayinlerine karışamamaktadır’.
Personel Daire Başkanlığı’nı ele geçirmenin yarattığı olanaklar, zaman zaman
siyasi ve idari baskıyla birleşiyor.
‘Personel Daire Başkanlığı’nda, unvanlara göre boş kadrolar tutulmaktadır. Bu
kadrolar gizlidir. Daire, uygun gördüğü kişileri bu kadrolara atar. Cemaat
elemanları bu kadroları ellerinde tuttuklarından, boşalan önemli kadrolar
olduğunda hemen sivil gruba intikal ettirerek, kendi elemanlarının bu kadrolara
atanması için siyasi ve idari baskı kurularak, gerektiğinde bakana dahi ulaşılarak
atamaların yapılması sağlanıyor. Merkez Yüksek Değerlendirme Kurulu’nun
yaptığı rütbe terfileri dahi aynı gün, yine bilgisayar bürosundaki görevliler
tarafından diskete kaydedilip sivil gruba veriliyor ve yeni stratejiler belirlenerek
kendi tarafından terfi edip edemeyenlerin durumu değerlendiriliyor. Eğer yine
kendi elemanlarından terfi edemeyen varsa, siyasi baskı mekanizmaları harekete
geçirilerek rütbe listesi onaya girmeden terfiler sağlanıyor’.
Personel Daire Başkanı Zeki Urgancıoğlu 1998 yılı atamalarını bizzat yürütünce,
cemaatin tezgâhı bozuldu. Urgancıoğlu’nun ayağı kaydırıldı. Raporda olayın
gelişimi şöyle anlatılıyor: ‘Yapılan tüm atamalar, daire bünyesinde bilgisayar
bürosunda kurulu bulunan ve Komiser M.D. ve Komiser M.K.’nin kontrolünde
bulunan network sistemi ile yukarıdan tamamen görülmekte ve yapılan tüm
atamalar diskete kaydedilerek, akşamları bu sivil gruba gönderilmekte idi.
Planlamadan iki-üç gün sonra yapılan planlamalar, cemaatin tüm planlamalarını
bozduğundan, siyasi baskı kurularak, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’na çeşitli
bahaneler uydurularak, başkanın görevden alınması sağlandı’.
2000’li yılların lider kadrosu yaratılıyor
78
Personel Dairesi’nde yoğunlaşma, aynı zamanda, 2000’li yıllara yönelik bir
yatırım. Rapor, geleceğin lider kadrosunun oluşturulduğuna dikkat çekiyor. Bu
bakımdan, Fethullahçılar, cemaat mensuplarının önünü açacak ‘kadrosuzluktan
emekli yasası’nın bir an önce çıkmasını istiyorlar. Rapor, bu konuda şunları
yazıyor: ‘Cemaatin en büyük sıkıntısı, müdür sınıfında yüzde 25 civarında
personeli bulunmaktadır. Ve nihai kararlar bu müdürler tarafından verilmektedir.
Fakat müdür sınıfı kadrolarının dolu olması sebebiyle aşağıda, yüzde 85’ini bu
cemaatin oluşturduğu, komiser yardımcısından emniyet amirine kadar olan
rütbelerde bir yığılma meydana gelecektir. Bunu aşmak için de bir an önce
askeriyedeki gibi kadrosuzluk nedeniyle emekliliğin gündeme gelmesi
gerekmektedir. Bu kanun çıkartılırsa üst kademelerdeki emniyet müdürleri emekli
edilerek yerine alttan gelen bu elemanların geçmesi hedeflenmektedir. APK Daire
Başkanlığı ve Personel Daire Başkanlığı olarak burada bulunan Hoca Efendi
cemaati elemanları tüm gayretlerini bu tasarıya vermektedir’.
Polis Akademisi ve Polis Kolejine giriş de, cemaatin kontrolü altında. Ancak
Rapora göre, son 4-5 yıldır bir sıkıntı yaşanıyor. Bu okullara çoğunlukla şehit
çocukları alınıyor. Fethullahçılar, kendilerine fazla çekemedikleri bu çocukların
akademiye girişini önlemek için yönetmeliği değiştirmeye çalışıyorlar. Akademiye
değil, polis okullarına alınsın, diyorlar’.
Ceza verilen irticacılar önemli merkezlere getiriliyor
Fethullahçılar, öbür birimlerden kendi elemanlarına ait olumsuz bir yazı
geldiğinde, bu tür işlemleri yumuşatarak, ‘elemanlara ve hizmete zarar gelmeyecek
bir hale getirip’ işleme koyuyorlar. 1996-1997 yılında Polis Akademisi’nde irticai
faaliyette bulundukları için isimleri Genel Müdürlüğe iletilen 9 kişinin tayinleri,
gene önemli merkezlere yapıldı. Raporda, buna örnek olarak şu isimler veriliyor:
‘R.Y. Başkomiser Eğitim Daire Başkanlığı, Y.A. Komiser TEM Daire Başkanlığı,
M.A. Komiser Personel Daire Başkanlığı, E.D. Komiser Personel Daire Başkanlığı
(Komiser M.A. şimdi Şark Atama Büro Amiri olarak görev yapmaktadır.)
Emniyet içindeki cemaat mensuplarının ana faaliyetlerinden biri de, önemli
birimlerden gelecek personel talebini, o sırada pasif görevlerde bulunan
elemanlarıyla karşılamak. Buna örnek olarak, 1996 yılında Elazığ Polis Okulu’na
yapılan atamalar gösteriliyor. Raporda, atamalardan pek çok örnek veriliyor.
Cemaat elemanlarının adları sayılıyor.
Cemaate adam kazandırma
1997 yılına kadar polis okullarındaki kura çekimine yalnızca Personel Daire
Başkanlığı’nda görevli personel gönderilirken, bu yıldan başlayarak, Hoca’nın
79
elemanları gönderiliyor. Bu kişiler, kura çekiminde kendi elemanlarına yardımcı
oluyorlar. Ayrıca okullardaki gelişmeler hakkında bilgi topluyorlar. Rapor,
Fethullahçıların, örgütü genişletme açısından da bu durumdan yararlandıklarını
saptıyor. ‘Ayrıca tüm teşkilat bünyesinde peşine düştükleri, yani zeki ve kabiliyetli
görüp kendilerine eleman yapabilmek için ilgilendikleri personele, istediği yere
tayin ve istediği branşta çalışma gibi menfaatler gösterilerek, bu tür elemanların
kendilerine katılmaları sağlanmakta, kendi işlerine mani olan personeli de tayin
ettirerek kendi elemanlarına serbest çalışma alanı oluşturulmaktadır’.
Raporda, Emniyet teşkilatında iyi bir yere gelebilmek ve istediği alanda
çalışabilmek için, çok sayıda personelin ‘Hoca Efendi cemaatine’ katılmaya
zorlandığı ifade ediliyor.
Aleviler ve solcular fişleniyor
Genel nakil ve Doğu ve Güneydoğu’ya gönderilecek personelin planlanmasından
ve atamalardan yaklaşık iki ay önce, ‘tüm teşkilattaki elemanlara, birimlerdeki
problemli ve engel teşkil eden’ isimler soruluyor. Bu araştırma; Aleviler, solcular
ve başka cemaatler esas alınarak yapılıyor. İsimlerin saptanmasından sonraki
aşama raporda şöyle anlatılıyor: ‘Bu toplanan isimlerde öncelikle gönderilmesi
gerekenler tespit edilip bunların tayini ile dışarıda kalan, önemsiz birimlerde
çalışan veya Akademi’den mezun olacak Komiser Yardımcısı elemanlarına yer
açılıyor. Kendilerinden olmayan personelin birimleri ipka teklifinde bulunsa dahi
ipkalarını işleme koymayıp sorulduğunda, ‘sehven yazılmamış veyahut daire
başkanı kabul etmedi’ gibi mazeretlerle iş geçiştiriliyor’.
Bu formülün tam olarak uygulandığı 1997 ve 1998 yıllarında, Genel Müdürlük
Daire Başkanlıkları, Polis Akademisi ve Polis Koleji’ndeki örgütlenme
tamamlanıyor. Rapor’a göre, Emniyet içindeki Fethullahçı örgütlenme, son iki yıl
içinde doruğa ulaştı. Cemaat, bu durumu korumak için, kendilerine karşı çıkan
amirler hakkında, kendine bağlı yayın organlarında üretilmiş ‘haberler’
yazdırarak, bu kişileri yıpratmaya çalışıyor.
Emniyet çapında istihbarat ağı
Raporda cemaatin, Emniyet Teşkilatı içindeki her gelişmeden anında haberdar
olduğu örneklerle anlatılıyor. ‘Bu cemaat, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları,
Genel Müdür Özel Kalem başta olmak üzere birçok yere eleman yerleştirmişlerdir.
Bu yazının İçişleri Bakanlığı’nda herhangi bir birime gönderilmesi halinde, aynı
dakikada haberleri olacak ve yeni stratejiler tayin edeceklerdir’. ‘Emniyet Teşkilatı
ve Başbakanlık bünyesinde oluşturulan Sivil Çalışma Grubu’na gelen tüm
ihbarlardan haberleri olduğundan, buraya gelen ihbarları asılsız yapabilmek için,
80
illerde irtica ile alâkası olmayan, içki içen ve gayri meşru ilişkileri olan personelin,
irticai faaliyetlerde bulunuyorlar diyerek ihbar edilmeleri istenmiştir. Böylece bu
grupları yanlış yönlendirmektedirler. ‘Son olarak Sivil Çalışma Grubu’ndan gelen
40 civarında irticai faaliyette bulunan emniyet mensubunun yazısı, işlemler
şubesinde soruşturma bürosuna geldi. Tabi yine burada görevli Hoca Efendi
talebesi büro amiri Komiser D.O. var. Bu liste aynı gün fotokopi ile çoğaltılarak
sivil birimlerine gönderildi. İçlerinde elemanları olanlar uyarılarak taktik
geliştirmeye başladılar’.
28 Şubat’tan sonra alınan önlemler
28 Şubat kararlarından sonra özellikle parola sistemini değiştiren cemaat, şu
önlemler başvurdu:
1. Evlerde bulunan Risale-i Nur Külliyatları kaldırılacak. Herkes, bu eserleri sivil
olan akrabalarının yanına götürecek.
2. Evlerden Hoca Efendi’nin kaleme almış olduğu eserler kaldırılacak. Kuran-ı
Kerim’den başka hiçbir dini kitap kalmayacak.
3. Evlerin giriş kısmına, hatta dış kapı açıldığında görülebilecek yerlere Atatürk’ün
fotoğrafları asılacak. Odalarda 10. Yıl Nutku ve İstiklal Marşı duvarlara asılacak.
4. Evlerde görünür kısımlarda, Nutuk gibi kitaplar bulundurulacak.
5. İşyerine giderken Sabah, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler alınıp götürülecek
ve işyerinde herkesin görebileceği yerlere bu gazeteler konulacak.
6. Zaman gazetesi, Sızıntı ve Aksiyon gibi dergilere başka isimler altında abone
olunacak. Dergi ve gazete ücretleri yatırılacak. Fakat genellikle ev adresi
verilmeyecek. Bu yayınlar evde bulunmayacak.
7. Telefonlar MİT tarafından dinlendiğinden telefonlarda kesinlikle dini
konuşmalar yapılmayacak. Selam verilmeyecek. Hatta hayırlı sabahlar bile
denilmeyecek. İyi günler, günaydın türü konuşmalar yapılacak.
8. Telefonda hizmetler hakkında konuşma yapılmayacak. Hiçbir elemanın ismi
zikredilmeyecek. Adres verilmeyecek. Sohbet yapılacak evler hakkında
konuşulmayacak.
9. Eğer herhangi bir yerde buluşma olacak ise telefonlarda kodlu konuşulacak.
Mesela: ‘Bu akşam maçı nerede seyrediyoruz?’. ‘Bu akşam bizde okey oynayalım
mı? Gelirken şu isimleri de çağır’ gibi.
10. Cuma namazına 3 hafta üst üste gidilmeyebilir. Bu nedenle birimlerde bulunan
elemanlar 3 gruba ayrılacak. Her hafta bir grup gizlice Cuma namazına gidecek.
Diğer kalan iki grup birimlerinde kalacak. Birim amirlerinin gözleri önünde
bulunarak dikkat çekilmeyecek. Hatta mümkünse Cuma namazı vaktinde Polis
Evi’nde birim amirleri de davet edilerek yemekler tertip edilecek. Kurum içinde
bulunan halı sahalarda yine birim amirleriyle maç yapılacak.
81
11. Kesinlikle hiçbir vakit namazı işyerinde kılınmayacak. Cem edilecek. Yatsı
namazında evde topluca kılınacak.
12. Çöp kutularından boş bira kutuları ve içki şişeleri toplanacak. Evdeki çöpler
dışarı konduğunda, bu şişe ve kutulardan birkaç tanesi çöpün görünen kısımlarına
konacak.
13. İşyerinde kendi cemaatimizden başka bir grubun ya da cemaatin elemanlarının
başı derde girdiğinde, kesinlikle yardım edilmeyecek. Hatta görmemezlikten
gelinecek.
14. İşyerinde lehimizde ve aleyhimizde cereyan edilecek tüm konular, anında bağlı
olunan imama bildirilecek.
15. Önceden hanımlarının başları açık olup, sonradan kapananlar, eşlerinin
başlarını açacak. Eşinin başını açan her eleman, eşiyle beraber birim amirlerinin
görebileceği yerlere gidecek. Meselâ; polis evine yemeğe veya bayramda
bayramlaşmaya.
16. Önceden hanımlarının başları kapalı olsa dahi, önemli yerlerde çalışanlar
mutlaka eşlerinin başını açacak.
17. Akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri hafta sonunda dershanelere
gönderilmeyecek (Dershane, Hoca Efendi cemaatinin dini evleri). Tüm öğrencilerle
pastane ve lokal gibi yerlerde buluşulacak.
18. Tüm akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri, mutlaka bilgisayar kursuna
gidecek.
19. Kurban bayramlarında hiçbir eleman kurban kesmeyecek. Deri toplama işine
girmeyecek. Fakat tam bir kurban parası imama verilecek ve bu para hizmete
aktarılacak. Hizmetten bu elemanlara sadece bir but gönderilecek. Böylece deri
toplama işi olmayacak. Herkes kurban kesmiş olacak. Çevreye de kurban kesmedik,
denecek.
20. İşyerinde ve çevrede laiklik ve Atatürkçülüğü öven konuşmalara iştirak
edilecek. Dini öven konuşmaların olduğu gruplardan uzak durulacak.
21. Son alınan duyumlarda MİT, EGM’de çalışan tüm amir sınıfı personelin
adreslerini tespit etmiş ve bu amirlerin evlerine giderek bir adres sorma bahanesi
ile kapılar çalınıp, hanımlarının kapalı olup olmadığını tespit etmektedir. Bu
nedenle evlerde kadınlar başı açık duracak ve kapı çalındığında başlar açık olarak
kapılar açılacaktır.”
Resmi rapor yoktu ama soruşturma açıldı
Aydınlık dergisinin yayımladığı habere dayanak teşkil eden resmi bir rapor aslında
hiç olmamıştı. Teşkilat içinden birisi, ya da bir iddiaya göre MİT, Aydınlık
dergisine bir rapor varmış gibi gönderdiği ihbar mektubunun aynısını Teftiş Kurulu
Başkanlığı’na da göndermişti. Ünal Erkan zamanında yapılan ve sonuç alınamayan
82
1991 ve 1992’deki soruşturmalardan 8 yıl sonra bir kez daha geniş ve kapsamlı bir
soruşturma başlatılmıştı. Ama başlatılan soruşturmanın ne kapsamlı ne geniş ne de
doğru sonuçlar içermediği, bizzat soruşturmayı yürütenlerin hukuksuzluğuyla
anlaşılacaktı. İşin kötüsü haberde dile getirilen ve doğru olduğu düşünülen
örgütlenme iddialarının birçoğu da araştırma konusu yapılamadı. Örgütlenme tespit
edilmiş ancak örgüttekiler bulunamamıştı.
Aydınlık’ın haberindeki iddiaları ihbar kabul ederek araştırılmasını isteyen ilk
görevlendirme yazısı EGM İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun tarafından
Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gönderildi. Ertesi gün olan 5 Şubat 1999’da da
Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndan da aynı taleple ikinci bir görevlendirme yazısı yine
Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gönderildi. İstihbarat Dairesi Başkanlığı’ndan 10
Şubat 1999’da gönderilen ayrı bir görevlendirme yazısında da “Fethullahçılar
Listesi” gönderilerek Emniyet’teki örgütlenmesinin ortaya çıkarılması için
soruşturma yürütülmesi istendi. Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral,
Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak ve İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman
ile yardımcısı Zafer Aktaş birkaç ay sonra soruşturmayı açtı. Neden bu kadar
bekledikleri de, ayrıntıların ilerleyen bölümlerde işleyeceğimiz yargılanmalarına
neden olacak Telekulak Skandalıyla ortaya çıkacaktı.
28 Şubat’ın yanında saf tutması yetmedi
“Hükümet gitmeli” diyerek destek vermesine karşın 28 Şubat sürecinin tokadını
yiyenler arasında Fethulah Gülen’in de kendine ayrılan yeri alması uzun
sürmemişti. İDB’nin olumlu görüş bildiren bir kitapçık ve bültenine rağmen,
Gülen’in, devlet bürokrasisinde en çok örgütlü olduğu yerlerden biri olan Emniyet
tarafından bir kez daha takip altına alınıyordu. Saral, EGM’ye Gülen cemaatinin
örgütlenmesine ilişkin tespitler içiren bir yazı gönderdi. İDB’deki meslektaşları
tarafından hazırlanan ve “Gülen’i akladığı” yorumu yapılan kitapçık ve bültene de,
“İDB yayınları muhtevasından da anlaşılacağı üzere Fethullah Gülen grubunun
irticai faaliyetlerde bulunduğuna ve mevcut anayasal düzeni yıkarak yerine dini
esaslara dayalı bir rejim kuracağına ve Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı çıktığına
dair herhangi bir tespit ve gözleme yer verilmemektedir” eleştirisi yönelttiği 18
Şubat 1999 tarihli yazısında Saral şöyle diyordu:
“Hal böyleyken ilgi (a.b.c.) ve Teftiş Kurulu Daire Başkanlığı’nın İlimize intikal
eden yazılarında henüz yeni fark edilmiş bir örgütlenmeden söz edilmekte buna
karşın müdürlüğümüzden lokâl anlamda çok yönlü araştırma istenmektedir.
Son yayınlarla inceleme ve soruşturmaya neden olduğu anlaşılan bu örgütlenmenin
veya tarikatın oluşumunun nasıl olduğu, kimler tarafından yürütüldüğü,
teşkilatımıza sızmaların nasıl gerçekleştirildiği hususları hakkında geniş çaplı
araştırma için ek bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır.
83
Yayınlanan raporlardan ve F. Gülen’le ilgili yazılan kitaplardan ilk anda elde
edilen değerlendirmeler ve teyide muhtaç diğer kaynaklardan derlenen bilgiler
ışığında ilk elde edilen kanaat bu grubun örgütlenme tarzının, yatay ve dikey
şekilde olduğu ve yapılanmanın genelde açık ancak ‘hedefin’ gizlilik taşıdığı
anlaşılmaktadır.
Buna göre, söz konusu örgütlenmenin:
-İdeolojik ve felsefi yapısı
-Örgütlenme modeli
-Taktik ve stratejisi
-Finans kaynakları
-Hedefin netleştirilmesi
Hususlarındaki bilgilerin derlenmesi çalışmaları ile işe başlamanın lüzumlu olduğu
kıymetlendirilmektedir.
Ayrıca;
1- Fethullah Gülen’in secereye bağlı geçmişi, hangi medrese ve hangi tanınmış din
âlimlerinden ders aldığı, bu kişilerin bilgi derinliğinin ne olduğu ne kadar sürelerle
eğitim gördüğü, almış olduğu dini eğitimin irşat edici özellik taşıyıp taşımadığı,
2- Fethullah Gülen’in güdümündeki okullardan mezun olan kişilerin Cumhuriyet ve
rejim ile Atatürk ilke ve inkılâpları hakkındaki düşüncelerinin samimi boyutlarının
ne olduğu,
3- Fethullah Gülen’in yurtdışında açmış olduğu okullar üzerinden Milli Eğitim
Bakanlığı’nın hangi ölçüde etkinliği olduğu ve bu okullarda nasıl bir eğitim
verildiği yurt dışında bu okulların açılmasındaki gayenin ne olduğu,
4- 1986 yılında yakalanan F. Gülen’in yakalanıncaya kadar (6) yıl kimler
tarafından korunduğu, teşkilat mensuplarımızın bu olayla bağlantısının olup
olmadığı,
5- Akyazılılar Vakfı ile başlayan F. Gülen faaliyetleri günümüzde hangi şirket,
vakıf ya da başka hangi yelpazede sürdürüldüğü,
6- Ülkemizde açtığı birçok kolej, dernek ve üniversitelerin yurt çapındaki
faaliyetlerinin ne olduğu, hangi kaynaklardan finanse edildiği, teşkilatımızın temel
eğitim kurumu olan polis koleji ve polis okulları ile ilgili irtibatları konusunda ne
tür bilgilerin mevcut olduğu,
7- Basım Yayın ve İletişim faaliyetinin mahiyetinin ne olduğu, zikredilenlerin
haricinde toplumun değişik kaynaklarına hitap eden legal, illegal yayın organının
olup olmadığı,
8- Fethullah Gülen’in açık çizgisinin arkasında nasıl bir amaç taşıdığı, radikal
kesimlerin içerisinde ne tür misyon üstlendiği, toplumun değişik kesimleri ile
diyalog kurmak suretiyle neyi gizlemeye çalıştığı, teşkilatımız bünyesinde yaygın
faaliyetine varsa oluşacak gücü ileride nasıl değerlendirmeyi düşündüğü,
84
9- Ülkemizde en geniş tabana hitap ettiği iddia edilen bu grubun siyasal yelpazede
bu gücünü nasıl kullandığı ve ne tür yönlendirmeler yaptığı,
Hususlarında yeterli bilgilerin toplanmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir.
Bütün bu bilgilerin derlenmesinde öncelikle açık kaynaklar ciddi şekilde
irdelenmeli, söz konusu kişi ve hareket hakkında bilgiler analiz edilmeli; kendi
söylemlerinden yola çıkılarak önce kişinin tanımlanması daha sonra ‘hareketi veya
tarikatı’ netleştirilerek gerçek hedefinin ne olduğu aydınlığa kavuşturulmalıdır
noktasından hareketle ilimizce gerekli çalışma ve incelemeler başlatılmış olup konu
hakkında mezkûr örgütlenmenin ülke genelinde yapısını deşifre edecek
çalışmaların İDB meyanında tüm iller kapsamında oluşturulacak ‘Planlı İstihbarat
Operasyonu’ kapsamında ele alınmasının yerinde olacağı hususunda, bilgi ve
gereğini arz ederim.”
Saral’ın, bu yazışmalarına bakıldığında Gülen cemaatine yönelik çalışma yapıyor
gibi göründüğü düşünülse de aslında “ipe un seriyordu”. İhbarlar üzerine emniyette
örgütlü cemaatle ilgili soruşturmayı başlatan İDB, Ankara Emniyet
Müdürlüğü’nden tahkikat yaparak bilgi vermesini istemişti. Saral’in yazılarında ise
çalışma yapılıp bilgi göndermek yerine, çalışmanın nasıl yapılması gerektiğinin
metodu anlatılıyordu. Teamüllere göre İDB, illerden gelecek bilgiler arasında,
birbirleriyle örgütsel bağlılık görürse, o illeri veya ülke genelini kapsayan
operasyonlar başlatırdı. Yani önce illerden bilgiler gelmeli ve bu bilgilerden yola
çıkılarak da İDB, Emniyet Genel Müdürü’nden operasyon onayı almalıydı. Ankara
Emniyet Müdürü Saral ise bir anlamda, “Ben İstihbarat Daire Başkanlığı’na ön
bilgi vermeden, hiçbir gerekçesi olmadan, Emniyet Genel Müdür’ünden ülke
genelinde operasyon onayı almak istiyorum” diyordu. Zaten bu tavır da Gülen
cemaatinin günümüzdeki örgütlenmesinin önünü kesecek bir çalışmanın,
savsaklandığı için bir yere ulaşmasını da engellemiş olacaktı.
Işık Evi’ndeki askeri öğrenciler
Bu arada TSK’nin çeşitli aralıklarla ordu içine sızmaya çalışmakla suçladığı
Fethulah Gülen ve cemaat kadrolarının ortalıkta görünmemeye dikkat ettiği bu
süreçte, 13 Mart 1999 günü Ankara DGM Başsavcılığı’nın yürüttüğü bir inceleme
dosyası kapsamında İzmir’de iki ayrı Işık Evi’ne düzenlenen baskında 4 askeri okul
öğrencisi de gözaltına alındı. Polis ve askerlerin Yenişehir semtindeki iki ayrı eve
ortaklaşa düzenlediği operasyonda ayrıca bir din dersi öğretmeni ile çeşitli
üniversitelerde öğrenim gören öğrenciler de gözaltına alınmıştı. Evlerde yapılan
aramada, Fethullah Gülen ve Said-i Nursi’ye ait kitap, teyp ve videokasetleri ele
geçirilirken, laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunmakla suçlanarak savcılığa sevk
edilen 7 kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Sivil savcılığın
haklarında takipsizlik kararı verdiği Maltepe Askeri Lisesi öğrencileri okuldan
85
atılacaktı. Işık Evi müdavimi askeri okul öğrencilerinin verdikleri ifadeler askeri
hiddetlendirirken Gülen’i de iyice köşeye sıkıştırmıştı. Bu öğrencilerin verdiği
ifadeler daha sonra Ankara DGM Başsavcılığı’nın Fethullah Gülen’le ilgili açtığı
dava dosyasında da yer aldı. İddianamede “Maltepe Askeri Lisesine Sızma
Çalışmaları” başlığı altında, “…Bu olay Fethullah Gülen grubunun Askeri okullara
sızma faaliyetlerinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Askeri lise öğrencilerini Işık
Evlerine çekerek beyinlerini yıkayabilmek için illegal bir şekilde disiplinli bir
çalışma yapmışlardır. Bu bir örgüt çalışmasıdır. Bu öğrencilere maddi imkânlar da
sağlayarak kendilerine bağlamışlardır”61 yorumuyla yer verilen ifadeler şöyleydi:
“Maltepe Askeri Lisesi öğrencisi Mustafa Soysal ifadesinde; Askeri Liseye girmemi
o zaman kim olduğunu bilmediğim Ömer isimli bir ağabeyim tavsiye etti, bu şahıs
derslerinde başarılı olan öğrenciler ile konuşuyordu, okulda bulunan Tuğrul ve
Serkan isimli öğrencilere Ömer isimli bu şahıs ders veriyordu ve yemek
yediriyordu. Bu şahsın evine gidiyorduk, bu evde bizlere çok iyi muamele ediliyor
ve yemek veriliyordu. Bu eve tekrar tekrar gittik, bu eve giden öğrenci sayısı 6 kişi
idi, daha sonra bu öğrencilerden İhsan isimli öğrenci başka bir şeyhe takıldı.
Bedeni durumu iyi olmayan Said isimli öğrenci ile Ömer ilişkisini kesti. Sınavlara
giren Veysel isimli öğrencinin apandisiti patladı. Yemen isimli öğrenci Kuleli
Askeri Lisesi imtihanlarını kazandı. Ben Murat Yanık ile birlikte Maltepe Askeri
Lisesi’ni kazandım. Okula başlamadan evvel bize dini konulardan ve Orta Asya’da
açılan okullardan bahsettiler. Maltepe Askeri Lisesi’ne girdikten sonra bize
‘Sahabi mertebesine ulaştığımızı, kurallara uymadığımız takdirde Allah tarafından
cezalandırılacağımızı’ söylediler. Maltepe Askeri Lisesi imtihanlarına girmeden
evvel, imtihanlar için Sultanbeyli’de yeni açılmış bulunan isimsiz bir dershaneye
gittik, ayrıca devam etmekte olduğumuz evde de bizlere ders verildi, bu arada
Fethullah Gülen ile ilgili videokasetleri izlettirildi ve teyp kasetleri dinlettirildi.
Maltepe Askeri Lisesi imtihanları için bizlere form doldurttular. Ömer isimli şahıs
bizleri Sultanbeyli’de bulunan belediye arazisinde koşturuyordu, ayrıca daha
önceki yıllarda Maltepe Askeri Lisesi imtihanlarında sorulan soruları ezberlettiler,
mülakatta neler yapacağımızı anlattılar. Bilahare Murat Yanık ile birlikte Maltepe
Askeri Lisesi’nin imtihanlarını kazanıp İzmir’e geldik.
61 Fethullah Gülen kendisi ABD’deyken Ankara 2 Nolu DGM’de tutuksuz yargılandığı davada avukatları
aracılığıyla yazılı yaptığı savunmada TSK’ye sızma iddialarına ilişkin şunları söylüyordu: “Bu iddialar tamamen
geçersiz ve dayanaksız olduğu gibi, bunlar bizzat mahkemelerce tekzip edilmiştir. Kaldı ki bu iddialar, diğerleri gibi
çelişkilidir. Mesela subay ve astsubay çocuklarının güya bana ait okullara kaydedildiği, askeri öğrencilerle türban
takmayan kızların evlenmeye teşvik edildiği ileri sürülmektedir. İddia edildiği gibi, bazı subay ve astsubay
çocukların çocukları bana ait olduğu ileri sürülen okullara kaydediliyorsa, bunlar kimlerdir? Böyle bir iddia, bir
takım subay ve astsubayları zan altında bırakmaz mı? Ayrıca, böyle bir kayıt için subay ve astsubaylara baskı
yapılmakta, tehdit mi uygulanmaktadır? Acaba askeri öğrenciler, yani subaylar, henüz öğrenci iken evlenmekte
midir? Bu iddialar konusunda gösterilebilecek müşahhas (somut) tek bir örnek var mıdır?
86
İzmir’e gelmeden evvel Ömer bizlere birer saat hediye etti. İzmir’de hazırlık sınıfı
boyunca 15 günde bir Ömer İzmir’e geldi. Bir evde buluştuk. Bu buluşmalar
periyodik olarak yarıyıl sonuna kadar devam etti. Birinci sınıfı geçtikten sonra yaz
tatilinde Ömer bizi İstanbul Bağlarbaşı’nda bir eve götürdü. Orada Alpay ve
Hasan Kemertaş ile tanıştırdı. Alpay’ın verdiği randevu ile daha sonra İzmir
Amerikan Kız Lisesi önünde buluşma yaptık. Abdullah isimli öğrenci de bu
buluşmaya geldi. Alpay bizi Zeytinlik Mahallesi 1133’ncü sokak, Sakaryalılar
Apartmanı Daire: 4 adresinde bulunan eve getirdi, bu eve gelmeden evvel Alpay’ın
talimatı ile bir sokak geride bulunan zücaciye dükkânında elbiselerimizi değiştirip
sivil giyindik. Buluşma yaptığımız evde bize yemek verildi. İhtiyacımız olup
olmadığı soruldu. 15 günde bir bu evde buluştuk... Bu eve gelmeden evvel elbise
değiştirmek için de zücaciye dükkânını 6-7 defa kullandık. Daha sonra deşifre
olmamak için zücaciye dükkânını bırakıp Alpay’ın tarifi ile sırası ile Alsancak
Bölgesinde bulunan Baran Lokantasını, daha sonra Yenişehir Gaziler Caddesi
üzerinde bulunan Baran Lokantasını ve nihayet Zeytinlik Mahallesi 1140’ıncı
sokakta bulunan Engin Ticaret’i kullandık ve buralarda resmi elbisemizi bırakarak
sivil giyindik. Ben bu faaliyetlere okula girerken bana yapılan yardımlar ve
yakınlık dolayısıyla katıldım. Daha sonra bu faaliyetlerden çekilmek istedim. Ancak
beni ve arkadaşlarımı çeşitli şekillerde tehdit ederek çekilmemizi önlediler ayrıca
bu faaliyetleri başkalarına anlatmamızı engellediler. Bundan başka üçüncü sınıfta
babamı kaybettim ve maddi sıkıntıya düştüm, bu şahıslar bana maddi imkânlar
sağladılar bu nedenle bu şahıslara bağlandım. Bu cemaat mensupları hiç
çekinmeden Atatürk’ü kötülediler. Kızların şeytan olduklarını, onlardan uzak
durmamız gerektiğini söylediler.”
Ankara Emniyetinde illegal dinleme merkezi
Cevdet Saral, 1997 yılında dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz tarafından göreve
getirilmişti. Saral, il emniyet müdürü olduktan sonra kendisi gibi Trabzon Oflu olan
Osman Ak’ı da, Artvin’den getirtti. Henüz İDB’den ilişiği kesilmemiş olan Ak’ın
Ankara’ya gelebilmesinde, tayin kararını iptal eden Sabri Uzun’un da katkısı
olmuştu. Uzun’un da katkısıyla, üçüncü sınıf emniyet müdürü olan Osman Ak,
sadece 2. sınıf emniyet müdürlerinin atanabildiği İstihbarattan Sorumlu Ankara
Emniyet Müdür Yardımcısı Vekilliğine İç İşleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
oluruyla getirilmişti. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 9. katında İstihbarat
Şubesi’nin telefon dinlemesi yapan teknik takip birimi bulunuyordu. Saral ve Ak
ikilisinin göreve başlamasından bir kaç ay sonra 1998 yılı Mart ayında yine
İstihbarat Şubesinin kullandığı 8. katta, mevzuatta yeri olmamasına karşın telefon
izleme ve dinleme yapacak “Değerlendirme Bürosu” adı verilen bir birim daha
kuruldu. İl İstihbarat Şube Müdürlüklerinde kurulacak dinleme merkezlerinin
87
kuruluşu, mevzuata göre İDB’nin onayı ile yapılacaktı, keyfilik olmayacaktı.
Ancak Cevdet Saral, Başbakanlıktan sağladığı ödenekle, İDB’nin bilgisi ve onayı
olmadan, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 8. Katında gizli bir başka dinleme odası
kurdurmuştu. Bu illegal birimde görev alacak kişiler de bizzat Ak tarafından
İstihbarat Şubesi’nin içinden seçildi. Ankara Emniyetini gölge müdür gibi
yöneten Osman Ak’ın mesaisinin büyük bölümünü, Cevdet Saral’ı bir an önce
İstanbul Emniyet Müdürü yapabilmek ve onunla birlikte emniyet müdürlüğünün
taçlandığı il olan İstanbul’a ikinci adam olarak gidebilmek için ayırdığı o dönem
Emniyet kulislerinin ilk sıradaki dedikodusuydu. Osman Ak’ın bu hayalini
gerçekleştirmesinde İstanbul polisinde görevli yardımcı olanlardan biri de Narkotik
Şube Müdürü Ferruh Tankuş’tu.
Poliste Ankara-İstanbul çekişmesi
Bu yüzden İstanbul-Ankara polisi arasında zaten hiç eksik olmayan rekabet ve
çekişme iyice alevlenmişti. Ortaya çıkan çekişmenin bir tarafında Cevdet Saral ve
Osman Ak’ın temsil edip Tankuş’un da destek verdiği Ankara ekibi, diğer tarafta
ise Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican ile İstanbul Emniyet Müdürü Hasan
Özdemir ve yardımcılarının yer aldığı grup vardı. Bu çekişme, Özdemir’in İstanbul
Narkotik Şube Müdürü Ferruh Tankuş’u görevinden almasından sonra iyice
belirginleşmişti. Tankuş, Osman Ak’la aynı devreden ve yakın arkadaştı. İstanbul
Emniyet Müdürü Özdemir, Ankara ekibiyle birlikte hareket ettiğini öğrendiği
Tankuş’u 1998 Aralık ayında görevinden alarak Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’ne
atadı. Bu gelişmelerde Saral’ın İstanbul Emniyet Müdürü olma arzusunun da
fazlasıyla payı vardı. Zaten hazırlanan Fethullahçı polisler listelerinde EGM Necati
Bilican, İstanbul KOM Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ve İstanbul Emniyet
Müdürü Hasan Özdemir ile bu isimlere yakın görevlerde bulunan çok sayıda polis
ve amirin de cemaatçi olmakla suçlandığı, raporların basına sızdırılmasıyla
öğrenilecekti.
Emniyeti sarsan polis
Görev yerinin değiştirilmesiyle köprüleri atan Ferruh Tankuş, 16 Aralık 1998 günü
yeni makamında ağırladığı gazetecilere zehir zemberek açıklamalar yaptı. Dönemin
İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ve yardımcılarının tayininin çıkması için
4 milyon dolar rüşvet aldığını iddia ediyordu. İstanbul’da, Narkotik Şube Müdürü
olarak başarılı operasyonlara imza atan Tankuş, bu görevinden alınması için rüşveti
verenlerin de uyuşturucu kaçakçıları olduğunu söylüyordu. Televizyon kanallarının
flaş haber olarak verdiği bu gelişme ertesi gün de tüm gazetelerin manşetindeydi.
Tankuş vakit geçirmeden görevinden alındı, hakkında soruşturma açıldı. İstanbul
88
Valisi Erol Çakır, iddiaların doğru olmadığını belirterek Tankuş’un Elazığ’da görev
yaptığı dönemde çetelerle ilişkisi tespit edildiği için görevinden alındığı
söylüyordu. Ancak Çakır, bu gerekçeyle görevinden alınan bir emniyet müdürünün
yine müdür olarak hem de Beyoğlu ilçesine atanmasının garipliğiyle ilgili soruları
yanıtsız bırakıyordu. Benzer bir açıklama Emniyet Genel Müdür Necati
Bilican’dan da gelince Tankuş ilk açıklamalarının ertesi günü bu kez de iddialarının
odağına Bilican’ı oturttu. Emniyet Genel Müdürünün oğlu Murat Bilican’ın
uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Hacı Muhittin Bektaş’ın oğlu Yılmaz Bektaş’la
Bodrum’da ortak bar işlettiğini, Bektaş’ın sahte pasaportla giriş çıkışına yardımcı
olunduğunu iddia etti.
Tankuş’un gevezeliği hepsini yaktı
Bu arada meslekten ihraç edilen Ferruh Tankuş, iddialarında isimleri geçen kişiler
tarafından da dava edilmişti. 4 Mart 1999 günü de İstanbul Fatih Adliyesi’nde,
EGM Necati Bilican’la ilgili, “Genel Müdürümüz, kardeşi eroin kaçakçısı olan
karapara aklayıcısına onur plaketi verdi” suçlamasında bulunduğu Yılmaz
Katmerci’nin açtığı tazminat davasının duruşması vardı. Tankuş, adliye çıkışında
kendisini bekleyen gazetecileri görünce yine konuşmaya başladı, yeni iddialar
sıraladı. Oğul Bilican’ın kullandığı cep telefonunun emniyete ait olduğu gibi yüklü
telefon faturalarının da teşkilatın bütçesinden ödendiğini söyledi. Tankuş’un bu
dikkatsizliği başlatılacak yeni bir soruşturma sonunda Türkiye kamuoyunun uzun
zaman konuşacağı Telekulak skandalı ortaya çıkacaktı. Böylece İstanbul’a gelme
hayalleri kuran Saral ve Ak ikilisinin planları suya düşüp yargı önüne çıkarken,
Emniyet içindeki Fethullahçı cemaat örgütlenmesi soruşturmasının da sonu
hazırlanmış oluyordu.
18 Nisan 1999 seçimleri öncesinde 5 Mart 1999’da İstanbul’da yapılacak olan
Seçim Güvenliği toplantısına dönemin Ankara Emniyet Müdürü Necati Bilican ile
İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun da katılıyordu. Ankara’dan uçakla İstanbul’a
gelirken Bilican, Uzun’a dönerek, “Bugünkü Hürriyet gazetesinde çıkan haberi
benim için araştırır mısın?” dedi. Emniyet Genel Müdürü’nün araştırılmasını
istediği haber, daha önce de kendisi ve oğlu Murat Bilican’la ilgili bir takım
iddialar öne süren Ferruh Tankuş’un, “Bilican’ın oğlunun kullandığı cep
telefonunun faturasını bile devlet ödüyor” açıklamasıydı. “Tankuş yine bombaladı”
başlığıyla verilen haberde62, “Ferruh Tankuş, ‘Artık sessiz kalmayacağım. Bilican,
devlete ait cep telefonunu oğluna tahsis etti. Devlet bu telefon için geçtiğimiz yıl 2,5
milyar lira fatura ödedi” iddiasında bulunuyordu.
62 Hürriyet Gazetesi, 5 Mart 1999
89
Genel müdürün oğlu takip edilmiş
Uzun, Ankara’ya döner dönmez konuyu araştırmaya başladı. Emniyet Genel
Müdürlüğüne kayıtlı cep telefonlarının faturası Emniyet İkmal Dairesi’nin
bütçesinden ödeniyordu. İlgili birimden konuştuğu görevliye, “Cep telefonlarının
faturalarını nasıl ve nerede saklıyorsunuz?” diye sordu. Görevli, emniyete kayıtlı
telefonlara ait faturaların ayrıma tabi tutulmadan balyalar halinde aylık olarak
depoda tutulduğu yanıtını verdi. Deponun sorumluluğunun ve anahtarlarının da
sadece bir tek kişide olduğunu ve kimsenin bu faturaları göremeyeceğini de ekledi.
Yapılan araştırmada Tankuş’un iddia ettiği döneme ait faturaların İkmal Dairesi’nin
deposunda, balyaların içindeki diğer faturalarla birlikte durduğu ve hiç kontrol
edilmediği belirlendi.
İDB yasalar çerçevesinde, GSM operatörleri şirketleriyle olduğu gibi Türk
Telekom ile de koordineli olarak çalışıyordu. Diğer istihbarat kurumlarının da
yaptığı gibi İDB de telekomünikasyon şirketlerinden her ay sonunda ayrıntılı fatura
bilgilerini dijital ortamda bilgisayar disketleri halinde bu kurumlardan alarak kendi
merkez bilgisayarındaki bilgi bankasında topluyordu. Bilican’ın oğlunun
faturalarını elde etmenin diğer yolu da bu bilgi bankasından sorgulama yapmaktı.
Uzun bir memura telefon numarasının istihbarat müdürlüklerinin bilgisayarlarından
sorgulanıp sorgulanmadığını öğrenmesini istedi. Kısa süre sonra da Bilican’ın
oğlunun kullandığı telefonun numarasının Ankara İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün
bilgisayarlarıyla sorgulandığı ortaya çıktı. Sorgulamanın yapılabilmesi için bu
birimde çalışan her polisin ayrı bir şifresi vardı ve şifreleri kimin kullandığı da
İstihbarat Dairesi Başkanlığı sistemlerinde kayıtlıydı. Yasadışı telefon takibi
yapılmasını önlemek için konulmuş bir kuraldı bu.
Yapılan incelemede Ankara İstihbarat Şubesinden 6 polisin şifreleriyle
sorgulamanın yapıldığı belirlenince Uzun, 8 Mart 1999’da bir yazı yazarak
Emniyet Genel Müdürü Bilican’dan, kimlikleri öğrenilen 6 polisin İDB kadrosuna
geçirilerek soruşturma açılmasını istiyordu. Çünkü bu polislere ait şifreleri Ankara
Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak, İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman ve
yardımcısı Zafer Aktaş’ın kullandığı belirlenmişti. Uzun, şifreleri kendilerinden
habersiz kullanılan bu polisleri amirlerinin baskısından kurtularak soruşturmanın
doğru yürütülebilmesini istiyordu. Bilican hemen onay verdi. Ancak Ankara
Emniyet Müdürlüğü bu tayine, 1 Mayıs öncesinde çıkabilecek olaylarla ilgili
araştırma yapıldığı bahanesiyle izin vermedi.
Cemaat soruşturması can simidi oldu
Ak ve ekibi deşifre olduklarını anlamış, açılacağından emin oldukları
soruşturmayla da, asıl gizlemek istedikleri telekulak olayının ortaya çıkacağını
90
anlamışlardı. Aydınlık dergisinde 10 Ocak 1999’da yayımlanan bir haberde
Emniyet içinde Fethullahçı örgütlenme iddiaları dile getirilmişti. Bu haberleri ihbar
kabul ederek 4 Şubat 1999’da Sabri Uzun, ertesi gün de Teftiş Kurul Başkanlığı
Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı göndererek tahkikat yürütülmesini
istemişti. Hatta Sabri Uzun’un başkanlığındaki İDB’den 10 Şubat 1999’da
gönderilen ayrı bir görevlendirme yazısında da “Fethullahçılar Listesi”
gönderilerek Emniyet’teki örgütlenmesinin ortaya çıkarılması için soruşturma
yürütülmesi istenmişti. Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibini bu isteğin
kendilerini kurtarabileceği düşüncesiyle hummalı bir çalışma başlattılar.
Bu arada Cevdet Saral’ın 18 Şubat 1999’da EGM’ye gönderdiği ve şüphelilerin
telefon dinlemelerini de kapsayacak biçimde teknik izlemesi de dâhil olmak üzere
“Planlı İstihbarat Operasyon” başlatılması talebini içeren yazısına 12 Mart 1999
günü yanıt İDB’den geldi. Başkan Sabri Uzun yanıt yazısında hakkında cemaatçilik
suçlaması yöneltilen Emniyet mensuplarının Fethullah Gülen grubuyla bağlantıları
konusundaki çalışmalara yön verme ve destek sunulacağı belirtildikten sonra Planlı
İstihbarat Operasyonu talebinin reddedilerek mevcut yöntemle çalışmanın
sürdürülmesinin uygun olacağını söylüyordu. Yani Uzun, mevzuata göre araştırma
yaparak ortaya konulacak bulgulara göre bu isteğin yerine getirileceğini aksi
durumda teamüllere aykırı davranılacağı uyarısını yapıyordu. Bundan 3 gün sonra,
İDB’nin 15 Mart 1999’da Ankara Emniyeti’ne gönderdiği yazıda da onaya sunulan
raporun, Gülen cemaati içinden ayrılan Eyüp Kayar63 isimli kişinin medyaya
yaptığı açıklamaların dikkate alınmadan hazırlanması eleştiriliyordu.
Ankara Emniyeti çalışıyor!
EGM Necati Bilican’ın oğlunun telefonlarının Saral ekibi tarafından yasadışı
biçimde sorgulandığını ortaya çıkaracak bir soruşturma başlatıldığını öğrenir
öğrenmez, Emniyetteki Fethullahçı örgütlenmeye ilişkin tahkikatla ilgili 1 ay
boyunca hiç sesi çıkmayan Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral 18 Mart 1999’da
ilgili birimler olan Teftiş Kurulu Başkanlığı ile İDB’ye bir yazı göndermişti.
Fethullah Gülen ve cemaatinin rejim karşıtı olduklarına yönelik ağır tespitleri de
içeren İdeolojik Değerlendirme Raporu’nun da eklendiği, “Fethullah Gülen ve Işık
Tarikatı” konulu B.05.1.EGM. 4.06.00.06 sayılı yazıda şöyle deniliyordu:
63 Uzun yıllar Gülen cemaati içinde yer alan ve Rusya Federasyonu’ndaki cemaate ait bir okulda öğrenim görürken
“başarısızlık” gerekçesiyle atılan Eyüp Kayar 7 Kasım 1998 günü Kanal 6 televizyonunda yayınlanan Ceviz Kabuğu
isimli programda birçok iddiada bulundu. Özetle laiklik karşıtı Fethullah Gülen’in Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak
için yasadışı bir örgütlemeye gittiği ve Atatürk’e düşman olduğunu belirten Kayar benzer iddiaları içeren bir
mektubunu da Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Hikmet Çetinkaya’ya göndermişti. Çetinkaya’nın, gazetenin
Politika Günlüğü isimli köşesinde 9 Nisan 1997’de yayımlanan iddialar nedeniyle Gülen’in avukatları Üsküdar 1.
Sulh Ceza Mahkemesi’nden, iddiaların gerçek dışı, haysiyet ve şeref kırıcı olduğu gerekçesiyle 13 Mayıs 1997’de
tekzip kararı almıştı.
91
“Değerlendirme raporunun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere öncelikle;
Fethullah Gülen hareketinin ve tarikatının örgütsel yapı taşıyıp taşımadığını,
devletin mevcut anayasal nizamını yıkarak yerine şer-i esaslara dayalı bir sistem
kurmayı amaçlayıp amaçlamadığını anlamak için taraftarlarını etkilemede
kullandığı yöntemin ideolojik tahlilinin yapılmasına gerek duyulmuştur.
Fethullah Gülen, alışılmış ‘Din Adamı’ profilinden uzak, din adına farklı
söylemleri bulunan kimi zaman ‘Sfenks’ kadar sessiz, kimi zaman Atatürk’ü övmeye
gerek duyan, kimi zaman 8 yıllık eğitime destek verecek kadar reformcu, rejim
yandaşı ve aydın bir düşünür, kimi zaman da farklı dinlerin temsilcilerine dünya
barışı adına çağrılar yapacak, hatta Papa ile fikir teatisinde bulunabilecek kadar
da enternasyonel yanı güçlü biri olarak görüntüler vermektedir. Tarikat
mensupları da baş imam Fethullah Gülen’den aldıkları fetvalar doğrultusundaki
davranışları ile kendi düşüncelerinin zıttı olanlara karşı ‘hile mubahtır’ yöntemi ile
tedbirler geliştirmektedir.
Fethullah Gülen’nin yeterli bir din eğitimine ve bilgisine sahip olduğu kuşkuludur.
Ama dini bütünüyle bilmeyen fakat itikatlı olduklarına inanan insanları
etkileyebilecek noktayı iyi keşfetmiş, üstün bir zekâ sahibi olduğu söylemleri de
gündemdedir. Âlim olmayı gerektirmeyen dini hikâyeleri ızdırap yüklü ses tonu
eşliğinde, sohbetlerinde gözyaşı suyu ile kişilerin manevi alanlarına nüfuz edecek
şekilde anlatan ve kişileri istediği yöne sevk etmeyi başarması birçok entelektüel
kesimin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır.
Özellikle birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz ve
2000’li yıllara girmek üzere olduğumuz şu günlerde Türkiye sathını mücadele alanı
olarak değerlendiren ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkma, parçalama, en
hafifinden Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirme veya kendine göre yön verme
ya da devlet içinde hâkim güç olma savaşındaki bu gibi organize suç
yapılanmalarını dünlerde olduğu gibi bugünlerde de etkileyip kullanmada ön
planda tuttuğu hedef kitleleri başında, aktiviteleri, heyecanları ve coşkuları ile
gençlerimizin gelmesi son derece düşündürücüdür.
Gençlerimizin ülke menfaatleri ve değerleri açısından hangi noktalarda
bulundukları, nihai hedeflerinin ne olduğu tam olarak belirlenmiş olanlarla
kamûfle yeteneğine sahip bulunan çeşitli maskeler ve kamuoyu desteğiyle devam
etmekte olan ve üzerindeki ‘giz’ perdesi tam olarak kaldırılmamış masumane
görünümlü kimi organizasyonların çekim alanına girmelerine mani olabilecek
ölçülerde uyarmadığımız ve yeterli bilgilere teçhiz edemediğimiz de bir başka
gerçektir. Böyle olduğu içindir ki gençlerimiz halen bir takım kişi ya da legal ve
masumane görünümlü gruplaşmaların etkinliğini arttırma bu kişi veya örgütlerin
hedeflerindeki noktalara ulaşma ve bu yöndeki planlarını hayata geçirmeleri
konusunda cazibe merkezi olmaya devam etmektedir.
92
Gençlerimiz üzerinde oynanan bu oyunlardan da anlaşılacağı gibi teşkilatımız
bünyesinde bulunan başta Polis Koleji ve Akademisi olmak üzere, birçok eğitim
kurumumuz adı geçen tarikatın ilgi alanına girmiş teşkilatlanmaları adeta bir
sistematiğe bağlanmış gibi devam etmektedir. Teşkilat bazında stratejik öneme haiz
Personel, Bilgi İşlem, Eğitim, KOM, Terör ve İstihbarat birimleri ile taşrada
yapılanmaların olduğu yönünde emareler mevcuttur.
Fethullah Gülen cemaatinin devlet içerisindeki yapılanması alışılmış örgütlenme
modelinin dışındadır. Tarikata göre, makamlar öncelikli, kişiler ikinci plandadır.
Bu nedenle kişiler makamlara tercih edilmekte ve gerekirse ya da herhangi bir
nedenle güç durumda, kalındığında kişiler feda edilerek yerlerine hazır tutulan
kendilerinden olan kişilerin getirilmesi için yoğun çaba sarf edilmektedir. Mümkün
olması halinde mevcut bürokrat ya da siyasetçilere hoş görünmek suretiyle
‘Kullanabildiğin sürece ya da sana zarar vermeyecekse istifade et’ taktiği ile
yönetim kademelerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.
‘Işık Tarikatı’nın teşkilatımız bünyesindeki faaliyetlerini sadece ilgi (d) sayılı yazı
hakkında tahkikat istenen 62 kişinin yürütmediği, listenin içerisinde tarikatla ilgisi
bulunmayan şahısların da olduğu, bu nedenle yapılacak olan tahkikatın sağlıklı
yapılması için mümkün olduğu kadar güvenilir ve kısıtlı personelin
görevlendirilmesi ile zaman tehditli olmaması gerektiği değerlendirilmektedir.
Nitekim mezkûr tarikatta ilgili yapılan yazışmalar ve tahkikat istemi, mensuplar
arasında yoğun panik yaşanmasına neden olmuş hücre evlerinin birçoğunu
güvenlikleri için kapatmış, sosyal yaşantı tarzlarında takiyyeye veya tedbire bağlı
olarak değişkenlikler gözlenmeye başlanmıştır.
Işık Tarikatı’nın yapılanması ve ideolojik boyutu ile teşkilatımız bünyesindeki
faaliyetleri hususundaki çalışmalarımız titizlikle sürdürülmektedir.
Ayrıca konunun DGM kapsamına girip girmediği hususu da araştırılmaktadır.”
ABD’ye hicret etti
Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından hakkında detaylı bir rapor hazırlandığı ve
EGM’ye ulaştığı ve hakkında dava açılabileceği cemaatindeki polisler tarafından
kendisine bildirilen Gülen etrafındaki çemberin giderek daraldığını anlayarak 21
Mart 1999’da tedavi göreceği gerekçesiyle soluğu ABD’de aldı.64 İlginç bir tesadüf
64 Fethullah Gülen 2008 yılında Amerikan İç Güvenlik Kurumu’nun ve Göçmenlik Bürosu’na (USCIS) “olağanüstü
yetenekli eğitimci” statüsünde yeşil kart başvurusu yaptı. Bu başvuruyu yaparken CIA emekli Analiz ve Prodüksiyon
Direktörü, Balkanlar Uzmanı, Washington Üniversitesi öğretim üyesi George Fidas; CIA eski ajanı, Rand Şirketi
danışmanı Graham Fuller; eski ABD Ankara Büyükelçisi, Reagan dönemi CIA başkan adayı Morton Abramowitz;
eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut; eski Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam; TÜGİAD yönetim kurulu üyesi
Murat Saraylı; Washington Rumi Forum Başkanı H. Ali Yurtsever; Niagara Foundation (Niagara Vakfı)
Başkanı Kemal Öksüz; bazı ABD üniversiteleri öğretim üyeleri ve bölüm başkanları ile Katolik, Evanjelist, Cizvit
Rum Ortodoks kilise ve tarikat mensupları gibi hayli geniş ve ilginç bir yelpazeden referanslar sunulmuştu. Ancak
Gülen’in başvurusu reddedildi. Avukatları da ABD Göçmenlik Bürosu’na dava açtı. Mahkeme Gülen’in “eğitim
93
aynı günlerde cemaat soruşturmasını yürüten Cevdet Saral ve ekibinin bazı
telefonları yasadışı biçimde izlediğine ilişkin bir ihbar üzerine Emniyet Genel
Müdürlüğü de ayrı bir soruşturtma başlatmıştı. Cemaat yanlıları da perde
arkasından hamlesini yapmış, kendilerine yönelik soruşturmayı yürütenlerin
soruşturulmasını sağlamıştı. Hem de haberleri dahi olmadan. Telekulak ya da
Kocakulak diye anılacak bu olayla soruşturanların soruşturulup cezalandırılmasına
kadar uzayacaktı.
Cemaatçi polisler Gülen’in, hakkında düzenlenen raporun gönderilmesinden 3 gün
sonra ABD’ye gitmesine neden olacak önemli bir bilgi daha vermişlerdi. Bir
televizyon kanalında Hoca Efendi’nin vaaz görüntülerinin olduğu kasetler
yayınlanacaktı. Maltepe Askeri Lisesi öğrencilerinin cemaatini ve kendisini hedefe
oturttuğu Işık Evleri’ne ilgili ifadelerinin Ankara DGM Başsavcılığı’nın yürüttüğü
soruşturma dosyasına girmesinin hemen ardından Nur Cemaati’nin lideri Fethullah
Gülen’in müritlerine yönelik yaptığı konuşma kasetleri, 28 Şubat sürecinin bir
savaş taktiği olarak medyaya sızdırıldı. 18 Haziran 1999’da ATV Haber’de
yayınlanan ve ilk bölümde ele aldığımız kasetlerdeki konuşmalar, Gülen’in
hedefinin devleti ele geçirmek olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Hemen ardından
Ankara DGM Başsavcılığı, Emniyet’e Gülen’in başta televizyon kanallarında
yayınlananlar olmak üzere tüm kasetlerinin toplanıp gönderilmesi talimatı verdi.
Fethullahçı polis listeleri nasıl hazırlandı?
Bu arada Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün, kapsamlı bir Fethullahçı polis listesi
hazırladığı dedikoduları tüm teşkilata yayılmıştı. Saral ve ekibinin suyu
bulandırarak yaptıkları illegal işin ortaya çıkmasını engellemeye çalıştıklarını
anlayan Sabri Uzun’a bu tespitinde haklı çıkaracak bir telefon gelmişti. 15 Nisan
1999’da arayan Ankara İstihbarat Şubesi’nde komiser olan Z.G.’ydi. Yüzyüze
görüşmek istediği Uzun’a, İDB koridorlarında görünmek istemediğini de belirterek,
Tandoğan’da bir ofis adres verdi. Buluştuklarında Komiser Z.G., “İstihbarat Şube
Müdürlüğü’nde Fethullahçı polisler listesi hazırlanıyor. Ama sağlıklı, doğru
listeler değil. Zaten amaç Murat Bilican’ın oğlunun telefon detay kayıtların
sorgulanıp basına sızdırıldığının ortaya çıkmasını engellemek” dedi. Fethullahçı
polisler listesinin hazırlanmasında kendisine de görev verildiğini belirten Komiser
Z.G., bu listelerin hazırlanmasında görev alan polislere de “Evinizden okul
yıllıklarınızı getirin ve oradaki isimlerden herkes kendi devresindeki Fethullahçı
alanında olağanüstü yeteneklere sahip kişi” olduğuna dair kriterleri yetersiz buldu. Göçmenlik Bürosunu temsil eden
Pensilvanya Eyalet Savcısı Patrick L. Meehan, Gülen’in için “Dini ve siyasi bir figür, akademisyenlere para
ödeyerek kendisi ve hareketi için yazı yazdırıp akademik prestij elde etmek istiyor” ifadelerini kullandı. Gülen
Pensilvanya eyalet mahkemesi kararını temyize götürdü. Temyiz mahkemesi Gülen’in çok büyük ve etkili bir dinci
ve siyasi hareketin bir lideri olduğuna ABD’de yaşamasının Birleşik Devletler’in menfaatine olduğuna hükmederek
Yeşil Kart başvurusunu kabul etti.
94
olanları tespit etsin. 400 kişiyi geçmeyecek bir Fethulahçı listesi hazırlayacağız”
dediklerini de söylüyordu. Uzun öğrendiği bilgileri rapor haline getirerek hemen
EGM Necati Bilican’a gönderdi. Rapor üzerine, Fethullahçı polisler listesi
hazırlayan ekibin tepesinde bulunan isimler İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür
Yardımcısı Osman Ak, İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman ve yardımcısı Zafer
Aktaş Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 16 Nisan 1999 günlü yazısıyla istihbarat
hizmetlerinden çıkarıldıklarını öğrendi. Ancak İl Emniyet Müdürü Cevdet Saral
ekibine sahip çıktı ve işlemi yerine getirmedi.
Hanefi Avcı’nın Fethullahçı oluşu
Ekibinin, istihbarat hizmetlerinden çıkarılma yazısının geldiği gün Ankara Emniyet
Müdürü Cevdet Saral, ilkiyle benzerlikler taşıyan ikinci bir rapor ve isim listesini
de EGM ve Teftiş Kurulu Başkanlığı ile İDB’ye gönderiyordu. Gönderilen raporda
yazılan tespitler titizlikle hazırlanmıştı ancak aynı özen ekli dosyalarda yer alan
cemaat bağlantılı oldukları öne sürülen emniyet mensuplarını içeren listeler için
gösterilmemişti. Liste 132 kişilik olmasına karşın ismi mükerrer yazılanlar bile
vardı. Bugünden baktığımızda listede yer alan isimlerden ikisi çok ilginçti. Listenin
7. sırasındaki isim, Ergenekon davasının sanıkları arasında yer almadan önce 2001
yılında İstanbul KOM Şube Müdürü görevindeyken Gülen cematine ilişkin
kapsamlı bir soruşturma açmaya çalışacak olan Adil Serdar Saçan’dı. Onun 3
basamak üstünde ise Susurluk skandalı sonrasında yaptığı açıklamalarla gündeme
gelen Hanefi Avcı bulunuyordu. Avcı’nın listeye girmesinin nedeni ne 28 Şubat
sonrası orduyu hedef alan açıklamaları ne de çocuklarının cemaatin okullarından
birinde öğrenim görüyor olmasıydı.
Avcı, Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden sonra Necdet Menzir’in İstanbul
Emniyet Müdürü olduğu dönemde İstanbul’a gelmişti. En bilgili olduğu alan olan
telefon dinlemeleri konusunda İstanbul Emniyetine kurdurduğu sistemle de
İstanbul’da birçok operasyona imza atılmıştı. Ne var ki, kamuoyuna “terör
örgütlerine karşı yürütülen başarı” olarak sunulan bu operasyonlarla ilgili ciddi
haklı gerekçeleri de olan yargısız infaz iddiaları hiç gündemden düşmedi. Avcı,
yazdığı kitapta cemaatçilerle kıyasladığında “büyük saygıyı” hakettiğini söylediği
devrimcilere yönelik gerçekleşen operaksyonlardaki yargısız infaz iddiaları
nedeniyle de cezaevinde olduğu süreçte en çok başı ağrıyan isim oldu. 1995’te
defalarca İstanbul’a gelen İDB Teknik Şube Müdürü Osman Ak, çoğunlukla Hanefi
Avcı’nın evinde misafir oluyordu. Her seferinde de, “Ağabey senin teknik
bilginden yararlanılması gerek. Sana İDB’de ihtiyaç var. Daire Başkanı olarak
gel” diyordu. İki sene sonra da bu oldu. 1997’de Necdet Menzir, Tansu Çiller’in
DYP’sinden milletvekili olarak TBMM’ye girmesiyle boşalan İstanbul Emniyet
Müdürlüğü görevine de Orhan Taşanlar getirilmişti. Bu değişiklikten kısa süre
95
sonra da Hanefi Avcı’ya Ankara’nın yolu göründü. Hanefi Avcı, dönemin
İstihbarat Daire Başkanı Emin Arslan’ın yardımcısı olarak göreve başladı. Göreve
başladıktan bir süre sonra da, kendisini İDB’ye gelmesini en çok isteyen Osman
Ak’ı disiplinsizliği nedeniyle Artvin’e tayin ettirdi. Görev yerinin değiştirilmesini
Fethullahçıların yaptığını söyleyen Osman Ak, 2 yıl sonra da Avcı’dan intikamını,
adını Fethullahçı polisler listesinin 4. sırasına yerleştirerek alacaktı.
Cemaat karşıtları bile listeleri eleştirdi
Saral’ların yaptığı çalışma ve Fethullahçı oldukları öne sürülen isim listeleri o
dönemin “İrtica Avcıları” gibi çalışan Çevik Bir’in kurdurttuğu Batı Çalışma
Grubu’na gönderilmişti. Oradan da bir üst yazı eklenip Başbakanlık Sivil Takip
Kurulu’na gönderilen rapor “gereğinin yapılması için” Emniyet Genel Müdürlüğü
üzerinden kaynağı olan Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne kadar geldi. Saral ve Ak
ekibinin hazırladığı listeler her haliyle kişisel hesaplaşma kokuyordu. Kendi
ikballerinin önündeki engeller olan başarılı meslektaşlarını günün şartlarındaki en
iyi yöntem olan Fethullahçı’lıkla suçlamışlardı. Ortalığa saçılan ve Saral ekibinin
denilen raporların yanı sıra, bu çalışmada isimleri belirlenen Emniyet personelinin
listeleri de sürekli basında yer alıyordu. Bir gün 80 ertesi 120 kişinin adı yer alan
listelerdeki Emniyet personelinin sayısı 528’e kadar çıkmıştı. Kamuoyunun
yakından tanıdığı, başarılı operasyonlara da imza atmış Surluk’un en çok konuşan
istihbaratçısı Hanefi Avcı, İstanbul KOM Şube Müdürü Adil Serdar Saçan yine
İstanbul Asayiş Şubesi Cinayet Büro Amiri Şentürk Demiral gibi isimlerin de
listelerde Fethullahçı suçlamasıyla yer alması hem kafa karışıklığı yaratmış hem de
yapılan çalışmanın itibarına büyük darbe vurmuştu. Hatta ideooljik olarak Gülen’in
savunduğu fikirlerin karşısında oldukları bilinen birçok gazeteci de bu listeleri
eleştiren yazılar kaleme aldı. Bu isimlerden birisi de Uğur Dündar’dı. O dönem
Hürriyet gazetesinde yazan Dündar’ın “Mürteciye Bakın”65 başlıklı yazısı
Fethullahçı oldukları öne sürülen polislerin isim listesindeki garipliklere işaret
ediyordu. Yazısında, basına sızdırılan raporda yer alan 84 üst düzey emniyet
görevlisinin, Fethullah Gülen’le bağlantılı olduğu ve bu kişilerin rejim aleyhtarı
faaliyetlerde bulunduklarının belirten Dündar, “Emniyet teşkilatında büyük
huzursuzluğa neden olan ‘Fethullahçılar Listesi’ dikkatlice incelendiğinde, son
dönemde mafya ve çetelerle mücadelede, eşi görülmedik başarılara imza atan bazı
polis şeflerinin adlarının, rapora monte edildikleri anlaşılıyor. Bunlar arasında
hemen göze çarpan isimler Organize Suçlar ve Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi
Başkanı Emin Arslan ve onun yardımcılarıyla, İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan...” diyordu. Sadece bu isimlerin
65 Hürriyet Gazetesi, 30 Mayıs 1999
96
son dönemde birçok yolsuzluk, cinayet, dolandırıcılık gibi 170 ayrı başarılı
operasyona imza attığını anımsatan Dündar, “…Bu ekip, şimdi karalanarak pasifize
edilmek isteniyor. Karalama yöntemi de konjonktüre uygun olarak seçilmiş:
Fethullah Gülen cemaatinde yer alıp irticai faaliyette bulunmak. Yani rejim için
tehlike ve tehdit oluşturmak. İddia çok vahim. Bu ağır ithamları kaleme alanlara
sormak gerekir: Siz devletin polisi olduğunuza göre, irticai faaliyette bulunduğunu
belirlediğiniz Fethullah Gülen’i, bugüne kadar niçin yakalayıp sorgulamadınız? Bu
çok önemli olguyu, bazı başarılı meslektaşlarınızı töhmet altında bırakacak
raporlarla nasıl sınırlı tuttunuz?” diye yazmıştı.
O dönem bu listeleri eleştirenlerden biri de, Ergenekon soruşturmasının tutuklu
sanıklarından gazeteci Tuncay Özkan’dı. Her fırsatta, Fethullah cemaatine mensup
polislerin komplosu ile tutuklandığını dile getiren Özkan Radikal gazetesinde
yazdığı yazısında66 Fethullahçı polisler raporunun yapılan yasadışı bir uygulamayı
perdeleyip, bu amaca ulaşmak için kullanıldığını öne sürdüğü yazısında,
“…Ankara’da hazırlanan Fethullahçı polisler listesinde Emniyet Genel
Müdürlüğü’nde daire başkanı olarak görev yapanlar, Alevi kökenli olanlar,
Fethullah Gülen’den çok ‘Yeni Rakı’yı sevenler de var. Ama hepsi Fethullahçı
oluveriyorlar. Neden? Sanki durum öyle gerektirdiği için birileri okul yıllıklarını
önlerine açıp liste yapmışlar. Sonra, bazı abileri uyardıkları için, o listeleri 1992
yılında hazırlanan Fethullahçılar raporlarında adı geçenlerle birleştirivermişler.
Aslında bu olayların gizlenen yönlerini Ankara DGM’nin savcı kadrolarının bildiği
kesin. Silahlı Kuvvetler’den de bilenler var. Çünkü bu raporlar oralara da
gönderilmiş” diye yazacaktı.
Hem Fethullah cemaatin yapısını hem de Türkiye’deki istihbarat örgütlerini iyi
bilen gazetcilerden Avni Özgürel de Radikal Gazetesinde yayımlanan “Polis polisin
kurdudur”67 başlıklı yazısında eleştiri yöneltenler arasındaydı. Ortaya çıkan
telekulak skandalını analiz ettiği yazısında Fethullahçı polisler listesine değinenen
Özgürel, “…Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibinin ekseninde ortaya
çıkan tablonun hedefi ne Fethullahçılar, ne Yeşil, ne de Özal Baysal. Telefon
izlemenin tek amacı var: Bürokraside arzulanan hedeflere ulaşmakta faydası
olacağı düşünülen siyasilere özel bilgi taşıyıp onları borçlandırmak… Bilican’ın
‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığıyla soruşturma yapılmaması eğilimi içine
girmesi. Ama izlemeyi yapan alt düzeydeki emniyetçiler görevlerinden alınınca,
onların feryatlarıyla ip koptu. Fethullahçı izlemesi ve raporu işte bu feryatların yol
açacağı sonuçları gören Ankara Emniyeti’nin ayaküstü bulduğu bahane. Öylesine
eller ayaklara dolaşıyor ki, listeye koyulan isimlerden birinin Alevi, birkaçının
askerde, kiminin Bosna’ya tayin edilmiş olduğu bile araştırılamıyor, aceleden aynı
isim birkaç kez yazılıyor. Müfettişlere Fethullahçılar Raporu konusunda bilgi veren
66 Radikal Gazetesi,8 Haziran 1999
67 Radikal Gazetesi 8 Haziran 1999
97
bir emniyetçi, “Bizden teşkilatın albümleri ve iç hizmet için hazırlanan rehberler
istendi, liste hazırlandı. Hatta Ferruh Tankuş’un hatırı için İstanbul’da onu kovan
Müdür Muavini Ahmet Pek’in adı da eklendi” tespitlerinde bulunuyordu.
İstihbaratçı asker : “Cemaat aklanmak istense böyle yapılırdı”
Gerçekten de raporda ifade edilmese de Saral ve ekibi hayli beceriksiz ve bilgisizce
davranmışlardı. Emniyet tarihinin en büyük cemaat soruşturmasını yürütüyormuş
gibi görünen ekip kendi başlarını yakmak bir yana belki de gerçekten Emniyet
içinde örgütlü bulunan bir yapıyı ortaya çıkarmak fırsatını da kaçırmış oluyordu.
İşin daha da ilginci, öğrencilik döneminden bu yana tarikat ya da cemaat bağlantısı
olmayan, namazında niyazında olan herkesin adlarının yazılması istenen listeleri
hazırlamaları için kurulan 6 kişilik komisyonda yer alanların iki komiser iddiaya
göre zaten Fethullah cemaatindendi. Konuyu araştıran komisyonda yer alanlardan
birisi dönemin KOM Dairesi Başkanı olan Emin Arslan’a, “Bize 1 hafta içinde
listeleri oluşturun diye emir verdiler. Hem komisyonda yer alanların iki komiser de
zaten cemaatçi ve konuyu saptırıyorlar. Bu yüzden yalan yanlış listeler çıkacak
ortaya” diye dert yandı. Bunun üzerine Arslan, KOM Başkanlığı’nın bağlı olduğu
Emniyet Genel Müdür Yardımcılarından Halil Tuğ’a konuyu anlatarak uyarmasını
istedi. Hemen telefon açan Halil Tuğ, gizli yürütülen bu soruşturmayla ilgili aldığı
bilgileri aktardıktan sonra Cevdet Saral’a, “Nereden duyduğumu sorma ama
yürüttüğünüz Fethullahçılıkla ilgili soruşturma aceleye getirilmez. Yanlış kişileri
suçlayabilirsiniz. İnanç sahibi olduğu için sadece namaz kılan ama cemaatle ilgisi
olmayan kişilere kara çalabilirsiniz. Eğer listeleriniz doğruysa sonuna kadar
yanınızdayım ama yanlışsa da iki elim yakanızda olur” uyarısında bulundu. Genel
Müdür Yardımcısı’ndan gelen uyarıdan çok, görev alanlar dışında Emniyetin
tepesindeki birkaç kişinin bildiği gizli yürütülen soruşturmayı Halil Tuğ’un nasıl
bildiğini öğrenmeye çalışan Saral, bilginin kaynağı olduğunu öğrendikleri Emin
Arslan’a, yardımcısı Osman Ak’la birlikte tavır aldılar. Arslan’ın da cemaate yakın
birisi olduğunu ve soruşturmayı engellemek istediğini bile düşündüler. Gerçekten
de aralarında Adil Serdar Saçan’dan Hanefi Avcı’ya kadar birçok ismin yer aldığı
hazırlanan listedekilerin yarıdan fazlasının Fethullahçılıkla ilgisi olmayan kişiler
olduğu yıllar sonra öğrenilebildi. Emin Arslan, Genelkurmay’da İstihbarata bakmış
bir subayın yıllar sonra bir sohbet sırasında bu olayla ilgili kendisine söylediklerini
şöyle anlatıyordu: “Cevdet Saral ve Osman Ak’ı tanımasam Fethullah Gülen’in
Emniyet örgütlenmesini aklamak için bu listeleri yapmışlar derdim. Osman Ak’ın
hırsı, kendilerinin yaptığı telekulak skandalını kapatmak için savunma içgüdüsü,
Fethullah Gülen Cemaati’nin kamuoyunda itibar kazanmasına sebep oldu. Bu
yüzden, Gülen Cemaati’ne en büyük hizmeti Osman Ak ve ekibi yapmıştır. Sırf bu
özensizlik yüzünden alakasız isimler de listelere girdi. Adları yazılanlardan birçoğu
98
da Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı sırasında yapılan yolsuzluk
operasyonlarına imza atmış ya da görev almış dürüst, çalışkan polislerdi. Sen bu
isimleri de o listelere yazarsan kamuoyunun gözünde, ‘Bu Fethullahçılar da
korkulacak adamlar değilmiş. Ne güzel dürüst işler yapıp yolsuzlukları
engelliyorlar’ algısı yaratıp cemaatçiliği halkın gözünde meşru hale de getirmiş
olursun ve bu yapıldı.”
Gülen ve cemaati için DGM’ye suç duyurusu
Emniyet içindeki Fethullahçı kadrolara adeta savaş açmış gibi görünen Cevdet
Saral ve yardımcısı Osman Ak kısa süre sonra başına geleceklerden habersiz,
incelemeleri doğrultusunda yaptırdığı tespitleri içeren fezlekeyi Ankara DGM
Başsavcılığı’na göndererek suç duyurusunda bulundu. İlk kısmında, bir kaç sayfa
önce yer verdiğimiz, Saral’ın 18 Mart 1999’da, Teftiş Kurulu Başkanlığı ile İDB’ye
gönderdiği “Fethullah Gülen ve Işık Tarikatı” konulu yazının giriş bölümü bulunan
ve Gülen cemaatine yönelik ağır iddialar içeren 21 Nisan 1999 tarihli suç duyurusu
uyarınca Savcı Nuh Mete Yüksel tarafından dava açılacak ve hatta davanın temelini
de bu fezleke ve gönderilen yazılar oluşturacaktı.
Fezlekede şunlar yazıyordu:
“…Fethullah Gülen cemaatinin devlet içerisindeki yapılanması alışılmış
örgütlenme modelinin dışındadır. Tarikata göre makamlar öncelikli, kişiler ikinci
plandadır. Bu nedenle kişiler makamlara tercih edilmekte ve gerekirse ya da
herhangi bir nedenle güç durumda kalındığında kişiler feda edilerek yerlerine
hazır tutulan kendilerinden olan kişilerin getirilmesi için yoğun çaba sarf
edilmektedir. Mümkün olmaması halinde mevcut bürokrat ya da siyasetçilere hoş
görünmek suretiyle kendi tabirleri ile ‘Kullanabildiği sürece ya da sana zarar
vermeyecekse istifade et’ taktiği ile yönetim kademelerini kontrol altında tutmaya
çalışmaktadırlar.
‘Işık Tarikatı’ olarak adlandırdığımız Fethullah örgütlenmesinin yol göstericilik ve
irşad edicilik şeklinde tanımlanan yapısının dışında; Fethullah Gülen’in kendi
deyimi ile ‘Dava adamı ne muzafferiyetinde ne de mağlubiyetinde tavrını
değiştirmez… Her yüce davada, yerinde sebat edip cepheyi koruma bir yiğitlik
nişanesidir’ tarzındaki karakter telkini ile ‘İbni Erkam ( Işık ) evlerinde
yetiştirilmeden sabırla pişirip olgunlaştırmadan yapılacak her şey ham hayaldir’
şeklinde mensuplarına ihtiyat telkin eden, söylemleri gibi birçok beyanı ışığında
‘Işık Tarikatına’ geçirilmiş örgütsel yapı ortaya çıkacaktır.
Marksist literatürde, genelde ‘militan’ olarak adlandırılan tiplerin
yetiştirilmesindeki telkin ve inandırma yöntemleri ile Fethullah Gülen’in ‘Işık
Evleri’ ya da ‘Işık Kışlaları’ diye tanımladığı ve ‘Bayrak yere düşmüştür oradan
kaldırılmalıdır’ şeklinde örtülü olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan
99
önceki döneme gönderme yaptığı ve büyük bir titizlikle gizlemeye çalıştığı hedefi
için ‘Hizmet insanı gönül verdiği dava uğrunda kandan, irinden dar yolları geçip
gitmeye azimle ve kararlı; varım hedefine ulaştığında da sahibine verecek kadar
olgun ve yüce yaratıcıya edepli ve saygılı… Muvaffakiyetinden ötürü alkışlayacağı
kimseleri de putlaştırmayacak…’ şeklindeki izahı hem mücadelenin tarzını
anlatmaya, hem de lidere tabi olmak suretiyle ondan irşad ve emir beklemeye telkin
ettiği açıkça ortadadır.
Esasında yazının ekindeki rapordan da anlaşılacağı gibi Fethullah Gülen’in
kitaplarında gerçek niyetini gizlemek için kullandığı bazı kelimelerin yerine,
gerçekte onun niyetini ihtiva eden sözcükleri koyduğumuzda çok kullandığı, ancak
ne olduğunu bir türlü izah etmediği ‘hedef’inin gelecekte zümre hâkimiyetini
hedefleyen teokratik bir rejim olduğu hemen anlaşılmaktadır.
‘Şeriat yerine İslam, Cumhuriyet dönemi yerine talihsiz dönem veya karanlık ya da
upuzun hicranlı dönem, militan yerine hizmet erleri ya da Işık erleri veya Işık
süvarileri, laik kesimler yerine karşı cephe veya hasım cephe, Cumhuriyet dönemi
yöneticileri yerine o kafalar, Atatürk dönemi ya da İsmet İnönü dönemi yerine
mabede giden yolların kapatıldığı zaman dilimi, şeriat düzeni yerine hedef, Atatürk
yerine deccal şeklinde deyimler’ hedefinin ne olduğunu açıklamaya yeterlidir.
Militanlarına nasihatlerde bulunurken ya da eleştirel boyutlara girdiği konularda
adeta ölçüyü kaçırdığını fark etmişçesine İslami sürecin arkasına saklanarak
Cahiliye dönemi veya Müslümanlığın ilk dönemleri ile tanınmış İslam âlimleri ve
onların içtihatlarından veyahut haçlı zihniyetinden örnekler vermesi, gerçek niyeti
saklama bakımından geçmiş dönemlere indirgediği düşüncelerini takiyye kuralı ile
günümüze aktarmaktadır.
Fethullah Gülen, henüz evrim aşamasında olduklarını, daha devrim aşamasına
geçemediklerini eserlerinin satır aralarına sıkıştırıldığı düşüncelerinde ima
etmektedir.
Şu anda yeteri kadar güçlü olmadıklarını ifade ettiği örgütsel seviyelerine Marksist
anlatımlarla tanımlarsak stratejik savunma aşamasından stratejik denge aşamasına
hızla yol aldıklarını, bunun içinde zaten ‘mevsimin ve ortamın müsait olduğunu
eğer bir muhalif rüzgâr esmezse, arzulanan hedefe ulaşmakta güçlük
çekilmeyeceğini’ belirtirken endişesini de açıklamaktan çekinmediği, ekli raporun
muhtelif bölümlerinde görülecektir.
Zira Fethullah Gülen için kuvvet dengesi çok önemlidir. Ona göre ‘aksiyoner
olmayan’ Müslüman görevini yapmamaktadır. Yani, atadan dededen öğrenilen
Müslümanlık, sadece teoride kalmakta ve ‘karşı cephe’nin ‘karanlık emellerine’
hizmet etmektedir. Bunun için de mutlaka Müslümanların kuvvet dengesini
kurmaları ve harekete geçmeleri gerekmektedir’ derken oluşturduğu cepheyi
uyarmakta ve bir anlamda dinsel bölücülüğü netleştirmektedir.
100
Fethullah Gülen’in genel olarak askeri terminolojide kullanılan kışla, süvari, er,
cephe, ordu, mevzi, kuvvet, nefes, asker gibi kelimeleri kitaplarında özenle seçerek
sıkça kullanması dikkat çekicidir.
Tarikat liderinin 1950’li yıllara atıfta bulunarak Said-i Nursi’yi ‘karşı cepheye
aksiyoner tavır almamak’ gerekçesiyle üstü kapalı eleştirerek, ‘…50’li yıllardan bu
yana tam 40-45 yıl geçmiştir. O dönemde, 10 yaşında olanlar şayet mevsimi
geldiğinde üniversite okusalardı şimdi zirvelerde ya da zirveleri zorlayan
konularda olacaklardı. 20 yaşında olanlar 60-65 yaşında olacaklardı ki bu da
onların başbakanlar, reis-i cumhurlar seviyesinde en olgun dönemlerini yaşıyor
olmaları demektir…’ ifadesi ile devleti diğer önemde mevkileri ile en üst düzeyde
ele geçirmeye amaçladığı anlaşılmaktadır.
‘…Bir yandan hasım cepheyi mükemmel işleyen haber alma teşkilatıyla içinden
tanırken, öte yandan da hasım cephenin faaliyetleri kendi içimizde sürdürmesine
müsaade edilmemeli…’ tarzındaki mantalitesi ile de emniyet ve istihbarat
birimlerini ele geçirme teşebbüsündeki niyeti açıkça ortaya çıkmaktadır.
Yazının ekinde pasajlar şeklinde alınan ve konunun bütününden kopmayan
düşüncesi ile anlatıları okunduğunda Fethullah Gülen’ in nelere özlem duyduğu
net olarak anlaşılacaktır.
Fethullah Gülen değişik kitaplarında geçen Işık Evleri ya da Işık Kışlaları veya Işık
Süvarileri, Işık Erleri gibi tabirleri sık sık kullanarak ‘bir örgütsel yapılanma’
içerisinde olduğu teşhisine kuvvet kazandırmaktadır.
Örgütsel yapının ekli raporda da görüleceği gibi genel hatları bizzat Fethullah
Gülen tarafından çizilmiştir.
Işık Tarikatı’ndan koparak bir televizyonun ‘Ceviz Kabuğu’ adlı programında
kamuoyuna yönelik itiraflarda bulunan ancak, hakkında şu ana kadar herhangi bir
işlem yapılmayan Eyüp Kayar isimli şahsın Fethullahçılık (Işık Tarikatı)
örgütlenmesi ile ilgili yaptığı açıklamalar genel hatları şu ana kadar inceleme ve
araştırmaları teyit eder beyanlar olması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Eyüp Kayar’ın beyanları özetlendiğinde ‘Işık Evleri’ cemaat mensuplarının
yaşadığı evler, hücre evleri mahiyetinde, Fethullah Gülen’e göre kapıları kilit
vurulmuş zaviyelerin, kışlaların, tekkelerin görevini yapan evlerdir. Bu evlere giriş
ve çıkışlar mümkün olunca gizlilik içinde yapılır.
Işık Evlerinden sorumlu bir ev imamı vardı. Bu imamlar 6 ayda veya 1 yılda
değişir. Evin maddi girdisi ve çıktısıyla ilgilenir yukarıdaki imamlara rapor verir,
bu evlerde genelde 4 -5 kişi yaşar umumiyetle kiralanır. Evlerde insanlara
yaklaşım tarzları özellikle öğretilir, Fethullah Gülen’ in sesli ve görüntülü kasetleri
izlenir, lise ve üniversite öğrencileri kalır.
Cemaat üç sacayak üzerine kurulmuştur. Işık Evler, ağabeyler ve talebeler. Bu
evlerde belirli bir sure kalan örgencilerin beklenen düzeye geldiği anlaşılınca
cemaate adam kazandırması istenir.
101
Yeni ilişki kurulan örgenciler ders çalışma bahanesi ile evlere davet edilir,
öğrencilere dersleri konusunda yardımcı olunur. Zamanla bu öğrenciler sesli ve
görüntülü kasetler izletilir ve Fethullah Gülen’in kitapları okunur.
Cemaat mensuplarına kendilerinin beklenen nesil, beklenen cemaat Türkiye’yi
kurtaracak cemaat, Peygamberin hadisi ile övülmüş cemaat olduğu
vurgulanmaktadır.
Bu cemaat ikinci ilklerdir. Birinci ilkler Peygamberimiz ve arkadaşları, ikinci ilkler
de bu cemaat mensuplarıdır.
Cemaat 1992 yılından sonra çok hızlı gelişmeye başladı. Cemaat ‘söyleyemiyorsan
söylet’ taktiği çerçevesinde cemaat liderine herkes hüsnü kabul göstermeye,
hoşgörü ile bakmaya başladı.
Bayrak yere düşmüştür, ayaklar altına alınmıştır. Tekrar bu bayrağın yerden
kaldırılması ellere alınması omuzlarda taşınması, uzaya götürülmesi meselesi bu
cemaat yapacaktır.
Fethullah Gülen ve cemaati hiçbir lakabı kabul etmezler. Her zaman radikal
İslam’dan farklı olduklarını vurgularlar. Biz farklıyız radikal İslamcılardan
farklıyız, bize hoş görü ile davranmazsanız radikal İslam güçlenir.
Cemaatin en güçlü olduğu eğitim öğretim kurumları, Işık Evleri, yurtlar, kolejler,
finans kurumları holdingler, talebeler, mesleki örgütlenme şeklinde de doktorlar,
öğretmenler, polisler gibi.
Siyaset alanında da örgütlenme vardır fakat bu sempatizan bazındadır. Basın yayın
alanında cemaat çok güçlüdür. Zaman, Sızıntı, Yeni Ümit, Ekoloji, Aksiyon, STV,
Burç FM gibi örgütlenmeler vardır. Ayrıca prodüksiyon şirketleri vardır.
Kadın kolları örgütlenmesi vardır. Kadın cemaat mensuplarına Şakirde, erkek
cemaat mensupların Şakird denir.
Alınan kararlara mutlak uyulma zorunluluğu vardır. Uymayanlara fırça atılır,
şefkat tokadı ile tehdit edilir cemaatten uzaklaştırılır.
Cemaatin Finans Kaynakları
Cemaat mensuplarından alınan aidatlar iş adamlarından, esnaftan, cemaate yakın
kişilerden toplanan paralar ve diğer ticari kuruluşlardan elde edilen gelirler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder