29 Haziran 2011 Çarşamba

ateste semah Koray Kaya


Ateste semah....Koray Kaya

"Delal,nawe cawemin
gesra neya...
Nav du cawe min
...cehe piya te ye...
Piye te ji müfanke min biese..Baba Tahir 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli'nde yanarak, yakılarak, boğularak, acı çekerek ve semah dönerek 12 yasinda kalan Koray icin yüzyilönce yazmis bu beyitleri.Bir cicek kalbi cocuklar.2 Temmuz 1993 yilinda gökyüzüne uctu bir kirmizi gül icinde.Otuz üc ca,sürdüler düldüllerini hizirpasalrin inine,semaha sevdali otuz üc kizlbas düs,Temmuzu iki sicakliginda,harladilar cemleri,Kac iklimsiz baharlarin rengini tasidilar Madimaka.Ey sefil soysuz ihanet,hey gökleri kizillastiran zulfikar,atesin gözlerinde simdi Koray.Asme doladi isigini uyukuda ki Koray'a ona bir masal anlatti,bir varmis bir yokmus.Birlikte agladilar,güldüler,düsündüler,sordular,sorguladilar ve sürdüler masallar ülkesine düslerini,bu meydanda cengimiz var er olan meydana gelsin diyerek semaha döndü Koray.Koray Kaya 12 iki yasinda kaldi Ugur Kaymaz gibi.Ay doladi isiklarini Koray ve Ugura birlikte kardesce safaklarda semah döndüler o agacin altinda.

Neyler gibi inler yüreğim, yas doludur;
Sensiz kalıverdim: Bu, cehennem yoludur.
Mahşer günü? Bir Tanrı bilir. Son güne dek
Yazgın çiledir, gönül: Dövün, kıvran, dur.

Bak, geldi bahar: süsledi hasbahçeyi gül:
Dallarda sevinç türküsü söyler bülbül.
Gel gör ki çimenlerde gezip hiç bulamam
Kalbim gibi ölgün, kanayan başka gönül.

Göklerdeki yıldızları saydım bir bir;
Gel, sevgili, gel: sabahladım: belki gelir.
Gelmezse, görünmezse içim parçalanır,
Ağlar yüreğim, suskunum: elden ne gelir!...baba tahir uryan siirler.....


Unutmak yok,yilginlik yok bak simdi gözlerine oniki yasinda ki Koray Kaya yoldasimin gözlerine,sen o/o sensin ...

daima benimlesin yüregimin kizilbas cocugu


berdan ildanDevamını Gör

ateste semah Muhlis Akarsu


Ateste semah....Muhlis Akarsu

Yokluk beni mecbur etti
Gurbeti ben mi yarattım
Gençliğimi aldı gitti
...Gurbeti ben mi yarattım....Ezilen türküleri icsellestirilmesi yasamimizin her alaninda dudaklarimizda mirildandigimiz imgelerde somutlanir.Pir Sultan'dan Karacaoglan'a Dadalogluna kadar türkülerin üretimliligini en cok yasam kaynaklarimiza tasiyan Muhlis Akarsu'dur.Sürgünde,gürbette,aclikta,yoksullukta bu türküler hep yanibasimizda bir dots gülüs gibi.Degisen bence sadece hizirpasalar gibi türkülere ihanet edenlerdir.Siz hic ateste semah dönen ozan gördünüz mü ?özünde topraga dönmek olsada/baskasi icin yasamini ates sürmek,yani karanligini inine türkülerle elde saz ile akinlar düzenlemek/ve ölüm sessizliginin icinde yakin ulan yakin sloganlari arasinda selpe calmak/iste Madimak mezarligi hala orada/ne ses var/nede türkü/Yeryüzünü askin yüzü oluncaya dek diyenleri itirazi var bir tek,bir tek ölüm bile hesap kalmayacak diyen...Ne mektup ne haber aldım
Yurdumdan yuvamdan oldum
Her şeyime hasret kaldım
Gurbeti ben mi yarattım..Her zaman özgürlükler böyle elde ediliyor bedenl ödenerek ve sürgünde,yasadigimiz tek sey,kardeslige dair türküler söylemek Akarsu gibi,bir baris elcisi o.Bir ananin gözyasi gibi kabesi insan/bir demir gibi sert,yani kesfedilmemis bir magma o Muhlis Akarsu..
Akşam olur gölge basar
Umuduma yeller eser
Yokluk imkanımı keser
Gurbeti ben mi yarattım...Iste ellerim titriyor,gözleri dolmus pinarlarimda,ates üzerine ne söylenir ki,sazin üzerine düsen damla.Ne sürgün kentin sokaklari,ne ihanet,ne hastalik ve ölüm,bizim rüsva edecek tek sey varilacak yere kan icinde varilacaktir,aslina ölümde degil iste bu dizler yasamin imgeleri...Akarsu sılayı anma
Bu ayrılık geçti sanma
Çaresizdim geldim amma
Gurbeti ben mi yarattım....Diyor ya sevgili Akarsu ben mi yarattim.Nicin semah döndün akarsu
simdi biz sazsiz ne eyleriz
türkülerin sol notasi kirik
bir damla gözyasi Kizilirmak boylari
damlalarimiz bulusursa o menzilde
senin ki gibi atesle semah alasimi
aciyla gülüs dolu
gercege hu canlar/yoldaslar.....


berdan ildan.....29.06.2011Devamını Gör

ateste semah Asim Bezirci


Ateste semah....Asim Bezirci

Günes sokaklari Temmuzluyor her gün biraz daha
yoldaslik gülüsleri icinde
ve Gracias ala vida
...rojbas dünya....Inadina yasamak ve yasatmak kararliginin yilmaz savunucusu sevgili yoldas Asim Bezirici.Devrimci kararliligi ömrüne sigdiran ve ateste semah dönenen kadar asla taviz vermeyen bir sira neferi Asim Bezirci yoldas.Nazim yoldastan,Sebahattin Ali'ye,Orhan Kemal'den Orhan Veli'ye insan olmanin ve yasamin okumak oldugunu savunarak bize tasiyan ates kivilcimi,Sivas Madimak otelinin savunulmasinda süpürgeyle direnecek kadar onur bir aydin.Bedenini siper yapmis kitaplar yanmasinda diye.Iste düs gelecegimizi bu irade kazanacak ve umut kazanacak.Tüm dünyada ezilenler ve onlari öncü müfrezeleri bu atesi zafere tasiyacak.Ates coktan isindi
Temmuz yakiyor bedenleri
Oniki kizil karanfil kokuyor hücreler
Kizilirmak kan kirmizi akiyor
üzerinde orak/cekic
Simdi devrim yakindir diyor o yüz metreyi kosan deniz...Haziran son günündeyiz ve hala hava kursun gibi agir,deniz isiniyor,Cukurovam irgatlarini topluyor,findikta,yagmurlar icinde heybetiyle doga,isinmakta yani sokaklar Asim yoldas.Simdi tüm yüregimle tüm dostlara demet demet günes günderiyorum günesin ülkesinden,hani ölüm bu dayanirsa kapina sefa gelir hos gelir diyeceksin.Benim demet demet kir cicekleri kalkan olsun esmer cocuklara.

Sevgili Asim yoldas;sinirlarin,siniflarin ve icimizde ki duvarlarin olmadigi bir dünyada mutlaka gö-rü-se-ce-giz inanci ile seni selamliyor,öpüyorum,umudum seninle,ateste semah dönenleri atesin ve günesin olagan sicakligiyla kucakliyorum.....


berdan ildan...29.06.2011Devamını Gör

ateste semah Asaf Kocak


Ateste semah....Asaf Kocak

gelecekte görüyorum bu atesin cocuklarini
gagalarinda su tasiyorlar ates
esitlik
...ve
kardeslik icin
tohumlari anadolu topraklarini coktan cicekledi
dört yan bahar simdi
bak su mavi gökyüzüne
kimdir kanat cirpanalar özgürlüge
kimdir yagmura bereket veren
yeryüzünü kim donatiyor alinteriyle
simdi sürün sizde düslerinizi atese....Daglarin kuytuluk dag yamaclarinda baris gelenedek cicege duruyorlar atesin ve günesin yoldaslari.Yüreklerinde biriktirdikleri düslerini gelecegin düsleri cocuklara armagan etmek icin ömürlerini sürdüler atese.Gülümseyerek ressam bir ülke ciziyor tuvallerine,bir fircaya onlarca renk sigdiriyor.Sivas bizimdir hey be,Sivas semah dönerek dövüsenler bizimdir,bak sevgili yoldaslar su sol gögsünün altinda ki cevhere yeter ki bir güven,ve onunla güne basla,onunla soluk al,ver,onun fircalarinda ki kardeslik renklerinden beslen.Günesin sofrasinda sende semaha dur,güven bize,ses ol,isik ol diyerek dövüsenlere sahip cik,sesleri cogalsin sessiz cigliklarin,o sokaklarda ki zilgitlarla birlessin.Gelecek güzel günlere dair umutlarin nasirli ellerin birligiyle gelecegini unutma.Hani sair demis ya hic bir kursun,hic bir saldiri,hic bir para pul,dokunamaz benim inancima,benim inancim dokunulmazdir,devrimci zirhla kaplidir,ona isleyecek kursun icat edilmemistir,bizim ask halimiz böyle ateslerde sinanmis bir eylemdir.Usulca süzülecek günes/yerköyden dag yamaclarina/bir safak zamani/yüzünü topraga sürecek cemalin/ve yasadim diyebilmek icin/uzatacagiz ellerimizi sokaklarda ki kardeslige/seni kucaklayacagiz o kizil gezegende....daima bizimlesin Asaf Kocak......


berdan ildan...29.06.2011...

Korku bulasicidir ama cesaret daha devrimcidir


Korku insan has bir duygudur;Ancak zihinsel tasarimini,ezilen insanligin yarattigi bütün yasama dair belleklerimizi bu kutsal teberiklerle besledikten sonra insanlik adina korkuyu bir adim geriletebiliriz,hic durmadan bir akarsu gibi,bir ya...gmur damlasi gibi köklerimizin gercek bilgileriyle düslerimizin sinirsizligini yakalayabiliriz ve bu icimizde ki kollektif kültür birikimizi yükseltmek ve bununla dört yön onalti iklimi yani doganin diyalektik tarihsel yükümlülügü olan bizim kabemiz emektiri biliclerimizde ki iktidarla tacalandirmali ve emegin hükmünün sürdürüldügü bir baska dünya adli o kizil gezegene ölüm hayattiri tasimaliyiz.....berdan ildan

hak devrimci bir eylemdir


hak yiyilmez bir onurdur/onurda hic bir seyle ölcülemez ve bedel ödenerek alinir....berdan ildan

devrim bir haktir


Devrimciler olarak ;bir siyasi akimin,cevrenin,derginin,partinin sempatizani olmamiz kadar dogal insani bir sey yoktur.Dogal olmamasi gereken,siyasi ufkumuzu sempati duydugumuz siyasi akimlarin ufkuyla sinirlandirmak ve devrimci gelismelere at gözlügü ile devrimci bir perpektifle bakmamasini ögrenmemektir.....berdan ildan

27 Haziran 2011 Pazartesi

Sivas ellerinde sazim calinmaz....3


Günlerden öyle bir gündü;
Üzerine tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün....
Aylardan Temmuz'du Pir Sultan Abdal etkinlikleri icin Sivas bulunan yetmis sanatci ve yazarin kaldigi Madimak oteline saldirilar basladi.Aziz Nesin Madimak katliamindan bir gün önce Salman Rüstü'nün Seytan Ayetleri adli calismasi icin yaptigi degerlendirmeleri Bizim Sivas ve Hakimiyet adli irkci fasist yerel devlet gazetelerinde Aziz Nesin sahsinda Pir Sultan Abdal kültür ve sanat etkinliklerine müsaade etmeyeceklerini propaganda etmeyeceklerini,Müslüman mahallelerinde salyangoz satmayacaklari Pir Sultan Abdal'in dinsizligi yaydigi icin bu etkinlikleri engeleyecegiz diyerek saldirilari organize etmeye basladilar.Tam Madimak katliamindan bir gün önce "Müslümanlar"adli bildirilerde ciha cagrisi yapilmis.Saldirilar tamda cuma namazi öncesi cevre illerden getirilen kirpik sakalli imamin ordulari ve ergenekoncu ceteler,mili piyangocu kiliginda ki Mitciler cuma namazinda bunlarin kiskirtmasiyla saldirilar basladi...
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı....
Cuma namazindan agizlarindan salyalar akan fasist irkciler diger gruplarla fasist irkci sloganlarla saat tam birde fiili saldirilarini yogunlastirdilar.Sivasta bulunan sanatcilarin Madimak oteline saldirdilar,oradan etkinligin devam ettigi Sivas Kültür Merkezine yönelendirildiler,kitap standlari yagma ve talan edildi,bina yakilarak tahrip edildi.Etkinlige katilanlarin direnisi ile fasist irkci saldiri püskürtüldü,devrimci direnise karsi koyamayan fasist ceteler Pir Sultan Abdal'in anitini parcaladilar.Valiligin önünde o saatlerde üc-dört bin kisi toplanmis,valiligin etkinlikleri iptal edilmesi icin irkci sloganlar atmaya basladilar,derin devletin güvenlik gücleri toplananlari dagitmak icin hic uyari yapmiyorlar.Yani eylemin devletin tüm kurumlariyla nasilda Madimak otelinin yakilmasina gittigini görmek gerek,ne gariptir ki Arif Sag Erdal Inönü'yi ariyor ama ne gelen var ne giden....
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık,,,,Metin Altiok...
Valilik önünde ki kalabalik daha da cogalarak Sivas belediye baskani Temel Karamollaoglu önderliginde Sivas Kültür Merkezine ve Il Kültür müdürlügü,devrimci.demokratlarin ve alevilerin is yerleri tahrip edilerek Madimak'a yavas yavas ilerliyorlardi.Ve belediye baskani kitleyi dahada cesaretlendirmek icin Pir Sultan Abdal aniti yikildi isteginizi yaptik diyerek elinde ki parcalari kitleye gösterip Madimak otelin önünde bu katileri orada toplanmaya baslar ve yakin ulan yakin sesleri yükseltilir.Burda toplanan devletin irkci fasistleri otelin etrafina ki arabalari yakmaya baslarlar,gece yarisina dogru Alibaba mahallesi ablukaya alinir.Iste o saatlerde sokaga cikma yasagi ilan edilir tipki diger katliamlarda ki gibi,ama sokaklarda sadece fasist devletin ceteleri polisleri,askerleri,fasistleri,dinci katileri,Mitcileri,ülkücüleri vardir.Iste o zaman kadar süren saldirilarda devletin yasama,yürütme ve yargisi hic bir müdahalede bulunmaz,polis fasistleri yönlendirerek gün boyu yapilacak eylemleri izledi tipki Ankar'a katil Tansu Cillerin dedigi su söz gibi cok sükür halkimiza hic bir sey olmamistir diyerek molotof atan irkcilarina sahip cikmistir......Aziz Nesin söyle demisti OLAYLAR DEVLETIN GÖZETIMINDE YAPILDI.....berdan ildan

Sivas ellerinde sazim calinmaz....2


Sivas ellerinde sazim calinmaz....2


30 Ocak Uğur Kaynar (Zara-1956)
20 Şubat Muhlis Akarsu (Kangal-1948)
...03 Mart Nurcan Şahin (Ankara-1995)
04 Mart Erdal Ayrancı (Niğde-1958)
08 Mart Asuman Sivri (Ankara-1977)
10 Mart Mehmet Atay (Divriği-1968)
14 Mart Metin Altıok (Bergama-1941)
21 Mart Huriye Özkan (Ankara-1971)
23 Nisan Sait Metin (Ankara-1970)
01 Mayıs Hasret Gültekin (Ankara-1971)
01 Mayıs Koray Kaya (Ankara-1981)
21 Mayıs Yasemin Sivri (Ankara-1974)
28 Mayıs Handan Metin (Divriği-1973)
26 Haziran Asaf Koçak (Yerköy-1957)
27 Haziran Menekşe Kaya (Ankara-1973)
30 Haziran Yeşim Özkan (Ankara-1973)
02 Temmuz Belkıs Çakır (Ankara-1975)
28 Temmuz Behçet Sefa Aysan (Ankara-1949)
12 Ağustos İnci Türk (Eskişehir-1971)
26 Ağustos Gülender Akça (Divriği-1968)
07 Eylül Murat Gündüz (Ankara-1971)
11 Eylül Sehergül Ateş (Ankara-1963)
04 Ekim Leyla Muhibe Akarsu (Kangal-1958)
06 Ekim Serpil Canik (Ankara-1974)
16 Ekim Muammer Çiçek (Tokat-1967)
06 Kasım Özlem Şahin (Ankara-1976)
07 Aralık Ahmet Özyurt (Ankara-1972)
11 Aralık Serkan Doğan (Ankara-1974)
24 Aralık Gülsün Karababa (Divriği-1971) ...Kavga bilins ister,yürek ister,ateste semaha dönmek ister,fedakarlik ve özveri ister,en önemlisi unutmamak ister.Dahasi her an yanibaslarimizdaymiscasina onlarla cocuk gibi dopdolu gülmeyi ister.Iste 2 Temmuz Madimak'ta ateste semah dönen kahramanlarimizin kizilbas safaklari aydinlatarak ülkemizin her karis topragini bereketlendirdikleri ardillarimizin adlari.Sömürgeci fasizmin yüregine korku salan Pir Sultan Abdal'in yoldaslari hizir pasalarin beynine bir varyos gibi vurmalarinin adlari onlar.Türkiye ve Küzey Kürdistan birlesik devriminin sehrinde bilincleri,yürekleri,kalemleri,siirleri,türküleri ile geldiler,bastan basa cesaret timsaliydiler.Kahpe kirpik sakalci ergenekonculara karsi omuz omuza semah dönerek alev topuna döndüler,ölüme semah dönerek meydan okudular.Ezilenlerin siirlerine yakisir imge atesin ve günesin tililisini haykirdilar,militan birer anka kusuydular onlar.Madimakta sehamta topragi bereketlendirenler,ölümsüzlesen yoldaslarimizi aniyor,emanet aldigim kizil düsleri bilincime katik yaparak daha da kizillastiracagima söz veriyorum bir kez daha........

25 Haziran 2011 Cumartesi

Sivas ellerinde sazim calinmaz....1


Kul Olayım Kalem Tutan Ellere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Sekerler Ezeyim Şirin Dillere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey...1968 sonu 1970'lerin son yillarinda Maras'tan Corum'a,Malatya'dan Sivas'a,Sivas'tan Gazi ve Ümraniye'de gerceklestirilen kitle katliamlarinin en acimasizi olan Madimak katliami zaman asina ugratildi.2 Temmuz dinayet islerine bagli camilerde toplanan ergenekoncu cember sakalli kirpik biyikli fasist gruplar cesitli illerden Sivas sehrine kosullandirildilar.Pir Sultan Abdal kültür ve sanat etkinlikleri icin Pir Sultan sehride bulunan sanatci,yazar,demokrat,aydin ve alevilerin kaldigi mahalleler,oteller,evler,isyerleri tipki Maras katliaminda oldugu gibi önceden tespit edilmis,isaretlenerek tarip edilmislerdir.Ergenekoncu derin devletin SHP,DYP ve RP'nin koalisyonuna bagli özel tipte egitilmis ergenekoncu polis ve askerler saldirilarin basladigi andan Madimak cayir cayir yakilana kadar eylemcilere hic karismamistir.Tam 8 saat hic mudahale edilmemistir,bu saldirilarda 34 aydin ve yazar,demokrat ateslerde semah dönerek yildizlara salincak kurmuslardir,dilerinde yukarida ki türkü ile.Sivas Ellerinde Sazım Çalınır,
Çamlı Beller Bölük Bölük Bölünür.
Yardan Ayrılmışam Bağrım Delinir,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey....Katliamin aylar öncesinden planlanip hazirlandi.Aziz Nesin'e karsi gösteriler fasist gazetelerde günlerce propaganda edildi,gösteriye cagrilar göresel medyada da yapildi.Sivas stratejik bir alandi hem Kürdistan hemde Karadeniz boylarinin bileskesiydi,ergenekoncu devletin birlesik devrimi ezmek icin Sivas katliamini yapmasinin ekseni alevi ve sunni emekcileri kirdirmak icin bu kitle katliamini devreye koydu.Tüm ergenekoncu derin ceteler uykudan uyandirilip Muhsin Yazicioglu,Aptullah Catli,Haluk Kirci,Resat Altay,Bayram Kartal,Mehmet Eymur,Sedat Peker,Drej Ali,Teyfik Agansoy vb diger tetikcileri Sivas'ta toplandigini söylemek icin kahin olmaya gerek yok,iste Ayhan Carkin ifadeleri....Pir Sultan Abdal kültür ve sanat etkinliklerini karsi camilerde vaaz veren imamlar simdi Kürdistan'da resmi devlet kadrolari olarak calisiyorlar,arsivleri acsinlar o zaman.Örtülü ödenekten Tansu Ciller,Dogan Güres ve Erdal Inönü kimlere para transfer etmisler,eh devlet sirri....Pir Sultan Abdal'ım Ey Hızır Paşa,
Gör Ki Neler Gelir Sağ Olan Basa.
Beni Hasret Koydun Kavim Kardaşa,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey...Refah Partisi belediye baskani Temel Karamollaoglu itfaye merdiveninden oteli atese verenlere söyle seslenmedimi§Gazanim mübarek olsun müslüman kardeslerim.Zafere adim adim hep birlikte yaklasacagiz.Allah hepinizden razi olsun.Sizin istekleriniz dogrultusunda her sey gerceklesiyor.Sizin isteklerinizi yapiyoruz...Ve hatirlayiniz yakin ulan yakin sesleri ve alisklar icindeydi bu konusma.....devam edecek.....berdan ildan

21 Haziran 2011 Salı

Onbinlerin Dönüsü...kitap

........


Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor. Dünü bugünü gelecegimizin düslerine tasiyalim,simdi biraz umutlarimizda iz sürelim,sömürgeci rejimlerin tarih bilinci sayfalarina devrimi akinlar düzenliyelim,simdi sömürgecilerin basucu kitaplarinda güllik gülistanlik bir sabah vakti yagmur ciseliyor onbinleri üzerine.Iste yasama dair gercekler ayan beyandir artik.Rüzgar ekenler firtina biceceklerdir diye haykiriyor on bin can/onbin feda eylemcisi....
Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir....Önce Toroslar,sonra Sosan,Cewlik ve Kalan.iste Kürt halk ayaklanmalari bunlar,sömürüsüz bir vatan kurma ümidiyle,tirnakla,disle direnmelerin ilk adimlari bu....Iste iskenceyle,soykirimlarlar yok edinlenlerin tarihinin iz düsümleri bu ONBINLERI DÖNÜSÜ.....berdan ildan

18 Haziran 2011 Cumartesi

Bir Bolsevikin gözyaslari


Digora Xirap Erivan yakınlarında olmasına rağmen Kürdistan’daki köylere benziyordu. Taş ve toprak damlı köyün filinta gençlerinden Tital öbür mahalledeki kızı çok sevdi, onu geleneklere göre ailesinden istediler ama babası onların evlenmesine izin vermedi. Tek çare sevdiği kızı kaçırmaktı. Amcasının oğlu Agit yumuşak huyluydu Tital’in ısrarını ret etmedi ve Xatun kaçırmak için onunla gitmeyi kabul etti.

Akşam kız bohçasını hazırlamış bahçe de onları bekliyordu. Tital Xatun’u görünce elinde küçük av tüfeğini Agit’e verdi. Ancak Kızın abisi sesleri duymuş ve babasıyla av tüfeklerini alıp dışarı fırlamışlardı. Agit ile Tital ne olduğunu anlamadan onlara ateş ettiler. Agit’de Bahçe duvarına doğu giderken havaya bir el ateş etti. Daha bir adım bile atmadan Xatun düştü. Onlar Xatun ayağının takıldığı için düştüğünü düşündüler ve işin bir çatışmaya dönmesine izin vermeden oradan uzaklaştılar.

Xatun babasının açtığı ateş sonucu yanlışlıkla vurulmuş ve ölmüştü. Sabah bütün köyü Rus ve Kazak askerleri sardı. Çarın askerleri onları tutuklayıp götürdü. Suç Agit ile Tital’e yüklendi. Agit Sibirya’daki İrkutsk hapishanesine sürgün edildi. Agit burada bir süre yattıktan sonra çıktı ve sürgün hayatı yaşamaya başladı.

Anna, Rusya’nın güneş görmeyen Sibirya’nın kar çöllerinde büyümüş güzel bir kadındı. Anna bölge meclisinde temsilci olan zengin Buryat Matthew Lytkina ile evlendi. O bir balık gibi içen ukala biriydi. Çocukları olmuyordu ve çok mutsuzdular. Anna Lukyanovna bu duruma daha fazla dayanamamış ve ondan ayrılmıştı. Ama eşi onunla bir türlü resmiyette boşanmak istemiyordu.

AGİT İLE ANNA

Agit ile Anna yolları kesişti ve birlerini tanıdılar. Anna Lukyanov esmer ve yapılı Agit Polatbekov’u çok sevdi ve onunla evlendi. Onların fedor, Mari, Ana ve Vasili adında dört çocukları oldu. Onlardan biri büyüdüğünde Sibirya’yı sarsacak olan çocuk Fedor Matveyev Litkin’di . Fedor 30 Eylül 1897 Sibirya’nın İrkutsk kentinin Tulun köyünde doğdu.

Ancak Anna’ın eski eşi boşanmayı kabul etmediği için nüfus kaydına onun ismiyle kayda geçtiler.

Agit’in sürgün cezası bittiğinde eşini ve çocuklarını alarak Digora Xirap köyüne geri gitti. Agit’in ailesi onları iyi karşıladı ve bağırlarına bastı. Çocuklar burada Kürtçeyi öğrendi ve gelenekleriyle tanıştı. Yıllar geçtikçe Anna Kafkasya’nın kırsal bölgelerine uyum sağlayamadı ve geri dönmek istedi. Vasili ve Mary burada babalarıyla kalırken Fedor ve Kız kardeşi annesiyle gitti. Onlar sorunu anlayıp anlayışlı şekilde ayrılmışlardı. Vasili babasının yanında büyüdü Kürtler ona Vasiliye Belgo diye çağırıyorlardı. Fedor Lytkin genç yaşlarda okuma yazma öğrendi ve bir süre sonra koleje girdi. Burayı başarıyla bitirdikten sonra İrkuts gymnasium’a gitti. Daha gençken Puşkin, Lermontov, Nekrasov, N. Chernyshevsky Belinsky, Gorki’yi okudu ve şiir yazmaya başladı.

Genç Fedor babasından hiç kopmadı. Yaz tatillerinde sık sık Kafkasya’ya babasının yanına gidiyordu. Orada Kürtlerin arasında kendini rahat hissediyordu, Ezidi inanç ve ahlaki niteliklerini ve onların o zor koşullarda hayat tarzlarını izledi.

Bir yazısında şöyle diyordu: “İşte yine kendi köyündeyim yine mavi bir gökyüzü ve ağaç hışırtılarını dinliyorum. Garip biri olmalıyım Sibirya’dayken Kafkasya’nın akan sularını Kafkasya’dayken Sibirya’nın engin ormanlarını özlüyorum.” Sibirya’da yaşadığı sıralarda ise sık sık babasına mektup yazıp şiirlerini gönderiyordu.

Babasının köyünde ona Feriq diyorlardı bu yüzden Sibirya’da yazdığı şiirlerin adına Kürtçe ismi olan Feriq Polatbekov imzasını atıyordu. Fedor daha küçük yaştayken Kafkas halkları ile Sibiryalı emekçilerin zorlu yaşam koşulları ve Çarın baskılarına şahit olmuştu. Ona göre Çarlar monarşinin cesetleriydi. Onlar büyük kentlerde hayatlarını refah içinde geçirirken Sibirya, Kafkasya başta olmak üzere imparatorluğun diğer kesimlerindeki halk açlık ve yoksulluk içinde yaşıyordu.

YAZAR VE ŞAİRDİ

Fedor’un dostu Panteley Parnyakov Bolşeviklere katılarak burada Marksist bir grup kurdu. O da buraya katılmış ve Dekabırks koduyla tanınmıştı. Onlar her şeyden önce savaş karşıtıydılar ve bunun talancı karakterini teşhir ediyorlardı. O zaman “Bizim İşimiz” adlı dergiyi yayınladılar. Bu derginin şiarı o zaman Marksistlerde genel kabul gören ‘’Dünya işçileri birleşin” sloganıydı.

Dergide Fedor’un çarlık rejimine karşı ayaklanmaya çağıran yazıları vardı. Dergi çok küçük bir tiraj ile çıkıyordu ama çok el altından yayılıyor ve büyük bir kesim tarafından okunuyordu. Onunla bildiri ve bültenleri yayınlayarak halkı bilgilendirmeye çalışıyorlardı. Gazete de şiirler Feriq imzasıyla çıkıyordu. Artık halkın çoğu bunların Fedor Lytkin’e ait olduğunu biliyordu.

1915’de okul bitmek üzereyken kentin askeri yönetimi okulun müdürüne haber göndermiş şehirde “Bizim İşimiz” diye bir derginin yayınlandığını ve gereğinin yapılması talimatını göndermişti. İşbirlikçi okul müdürü hemen gereğini yapmış ve Fedor Lytkin’i okuldan atmıştı.

Fedor eğitimini tamamlamak için Eniseevsk kentine gitti. Ancak onun tecrit edilmesini isteyen ve çarın ajanları ve okul yönetimi onunla ilgili mektubu ondan önce ulaştırmışlardı. Eniseevsk’teki arkadaşları arasında 1905 ve 1907 devrimlerine katılan Bolşeviklerde vardı.

Onlar burada devrimci çalışmaları yürütürken 1917 Mart ayında burjuva demokratik devriminin gerçekleştiğini ve II Nicholas’ın tahtan indirildiği haberi ulaştı. Fedor buna çok sevindi. O devrimsel gelişmeyi dikkatle izliyor ve büyük bir coşkuyla katılıyordu. Rus devrimini tüm dünya dikkatle izliyordu ve artık çok az zamanın kaldığını biliyordu. Zaten o yıl yeni kurulan Rusya Komünist partisine katılmıştı. Fedor yoğun bir şekilde çalışıyor, okuyordu ve durmadan gazete ve dergilere yazıyordu. Onun şiir ve yazılarına Kafkas halkları ve Sibirya’nın yerli ve sürgün emekçilerinin hayatı damgasını vuruyordu.

LENİNLE GÖRÜŞEN TEK KÜRT BELKİ

Rus emekçi Bolşevik devrimcilerini özverili çalışmaları sonuç vermiş ve Ekim’de iktidar işçi Sovyetlere geçerek devrim gerçekleştirilmişti. Aynı yıl İrkutsk’da Sibirya’da Sovyetleri örgütlemek için merkez yürütme komitesi kuruldu ve başkanlığına Lenin ile çalışmış eski Bolşevik N.N Yakovlev seçilirken yardımcılığına ve basın sorumluğuna Fedor Lytkin getirildi.

14-16 Mart 1918 tarihinde Moskova da Sovyetleri dördüncüsü toplantısı yapıldı. Bu toplantısına Sibirya temsilcileri olarak O. Yakovlev, S. Lazo, B. Ryabikov ve F. Lytkin katıldılar. Onlar toplantı sırasında Lenin ile bir araya geldiler.

Devrim henüz oturmamıştı ki ABD ve Japon emperyalizminin oluşturduğu beyaz ordu Kornilov, Denikin Wrange, Kolçak karşı devrimcilerin komutasında Sibirya’da savaşa başladı. Beyaz müfrezeler Sibirya’a on binlerce emekçi ve devrimciyi katletti. Kolçak Sibirya’yı işgal ederek iktidarı ele geçirdi. 23 Ağustos Uruga demiryolu merkezinde Sibirya meclisinin son toplantısı yapıldı. Fedor’un başkan yardımcısı olarak yer aldığı Sibirya devrimci hükümetinin görevlerinin durdurulmasına ve gerilla savaşına geçilmesine karar verildi. Sibirya’yı savunma görevi F. Lytkin’in de içinde bulunduğu Sibirya koordinasyon kurulunun verildi.

Devrim saldırı ve geri çekilme Lytkin’in şiir ve yazılarıyla belgeleniyordu. Daha sonra Sovyetler buradaki sosyalist mücadelenin büyük kısmının onun şiir ve el yazmalarından oluşan kaynaklardan belgeledi ve ders kitaplarına geçirdi.

SONUNA KADAR BAĞLI KALDI

Yanındaki devrimcilerden V. Reabikov son günlerini şöyle anlatıyordu: ‘’Biraz ara verdik. Fedor bir ateş yaktı ve sonra kenarına oturdu. Uzamış sakallarıyla eski Lytkin’e çok benzemiyordu. Ama güçlü yapısı ve ateş gibi yanan gözleri onu ele veriyordu. Ateşin kenarında şapkasını çıkardı ve tekrar şiir okumaya başladı. Ateş yanıyor ve çevresindeki karı eritiyordu. Şiir herkesi büyük bir sessizliğe gömdü.”

Onlar burada biraz dinlendikten sonra Beşer ve yedişer kişilik gruplar halinde Olekminsk’e doğru yola çıktılar. Beyaz ordunun arkalarından geldiğinin farkında değillerdi. Beyaz Müfrezelerin bir kolu Lekov ve Litkin’in grubunun peşinden gitti. Onların gece dinlendikleri kampa baskın yapıp hepsini katlettiler. Böylece Fedor Matveevich Lytkina veya diğer adıyla Ferik Agitovich 1918 Ekiminde sosyalizmi savunurken hayatını kaybetti.

ANF NEWS AGENCY

10 Haziran 2011 Cuma

Kizil Veba...kitap



Düşmanı ininde yendik bin kez.
Her rüzgar ekişinde fırtına biçti.
Her ateş açışında yangınlara boğuldu. Ateş altında çelikleşti irademiz.
SELAM OLSUN UMUDU YARATANLARA..!


Sair demis ya ne gecmis tükendi,nede yarinlari,bütün yollar cikar devrime,gecmis degil,gelecek.Iste kendi tarihini damla damla cogaltan bir devrimci Jak London.Hepimizi onu Demir Ökce'den animsariz sosyalizmin erdem oldugu aclik,savas,isgal ve kapitalist despotizmin binlerce yillik tarihinden beslenen yazar,söz ko...nusu barisa,özgürlüge ve esitlige duyulan özlemin daglardan vardiyalara imgelemleridir Kizil Veba.Bu gün burjuva ve liberal sol büttün kesimleri kücügünden büyügünde kadar sosyalizmin toplumsal maddi gerceklerinden kaciyorlar.


Tarihe damgasini vuran toplumsal temel örgütlenme imge olarak sovyetlerdir,yani emekcilerin kendi verdikleri kararlari kendi uyguladiklari bir örgütleme bicimi,sosyal ve siyasal yasam arasinda ki ikiligi,yönetenlerin arasidaki isbölümünü ortadan kaldirmis ve toplumsal yasamda devlet olmaksizinda yürünebileceginin teorik ve pratik hattidir.Iste Jack London gezginci bir sürüvencidir,o toplumsal yasamin baldiri ciplaklarin icinde bir adim öne cikan kahramanidir....Bu barbarlik düzeninde ki yabancilasmanin kendi tarihini yapanlarin toplumsal yasama dair ac nefeslerin ortaklasmasinda karsi...Kapitalizmle kapitalizme karsitligi imgelemis,yoksullarin gözüyle,ezilenlerin düsleriyle...

berdan ildan

Yasak alfabe



sosyalizm,
yani şu demek ki, dayı kızı,
sosyalizm,
...senin anlayacağın yani,
el kapısının yokluğu değil de
imkansızlığı.
ekmeğimizde tuz,
kitabımızda söz,
ocağımızda ateş oluşu hürriyetin,
yahut, başkası yel de,
sen yaprakmışsın gibi titrememek,
bunun tersi yahut...
sosyalizm,
devirmek dağları elbirliğiyle,
ama elimizin öz biçimi,
öz sıcaklığını yitirmeden.
yahut, mesela,
sevgilimizin bizden ne şan, ne para,
vefadan başka bişey beklemeyişi...
sosyalizm,
yani yurttaş ödevi sayılması bahtiyarlığın,
yahut, mesela,
-bu seni ilgilendirmez henüz-
esefsiz,
güvenle,
emniyetle,
gölgeli bir bahçeye girer gibi
girebilmek usulcacık ihtiyarlığa,
ve hepsinden önemlisi,
çocukların ama bütün çocukların,
kırmızı elmalar gibi gülüşü...
Tabiki komünizm henüz uygulanmış değildir. Komünizmin varolması için bir dünya devriminin olması gerekmektedir. Amaç ve mücadelemiz, kapitalizm ile komünizm arasındaki geçiş aşaması olan sosyalizmi kurmaktır.Sosyalizmde devrim işçi sınıfı iktidarı aldıktan sonra bitmez.Henüz yeni başlamıştır.Devrimin ve sosyalizmin kalıcı olabilmesi için devrimin dünya çapında yayılması gerekmektedir. Sosyalizm, emeğin ve emekçinin düzenidir.Üretim kapitalistlerin elinde değildir! Üretim araçlarının üzerinde kolektif mülkiyet vardır ve planlı ekonomi üzerine oturtulmuştur. Sosyalizmin komünizmden farkını şu sözlerle özetleyebiliriz. Komünizm de herkes yeteneğince çalışır ihtiyacını alır. Sosyalizm de herkes emeğince çalışır emeğinin karşılığını alır. Sosyalizm bir öcü değildir!Sosyalizm anti emperyalist, anti faşist, anti militaristtir.Sosyalizm bir arada ve kardeşçe yaşamı savunur!Sosyalizm toplumsal yaşamın şu anda uygulanabilecek en güzel biçimidir!

Şunuda unutmamamız lazım Leo Huberman'ın sosyalizmin alfabesinde dediği gibi:

"Sosyalizm, yetkinlik getirmeyecektir.Bir cennet yaratmayacaktır. İnsanlığın karşı karşıya olduğu sorunların tümünü çözmeyecektir.Günahkarların evliya olması, cennetin yeryüzüne inmesi,tüm sorunlara çözüm bulunması ütopyacı sosyalistlerde olduğu gibi, yalnızca yapay olarak yaratılmış hayali toplum sisyemlerinde olur.Marksist sosyalistlerin böyle hayalleri yoktur.Sosyalizmin, yalnızca, insanlığın belirli gelişme aşamasındaki belirli sorunları çözümleyeceğini bilirler.Bundan fazlasını iddia etmezler.Ama bu kadarının bile yaşam düzenimizi geniş ölçüde değiştireceğini savunurlar."....


mavi dalgalar team

7 Haziran 2011 Salı

Karanlik cagin filizi...kitap


Karanlik cagin filizi....kitap



Insan yasayan,sorgulayan,düsünen,düsüngügünü teorik düzlemden yesilin pratigine gecirendir,iste budur insan emekci karasterlik düsündüren.Iste Karanlik Cagin Filizi bulutlara,yildizlara,rüzgarlarda,daglara,vardiyalara dair düsündürüyor,ögretiyor,umudu büyütüyor,dostlari,yoldaslari özlüyor ve hasret cogalt...iyoruz Sezai Ekinci yoldasin bu devrim romantimini okuyoruz.IYIKI BURADA/IYIKI BU SAFTAYMISIM diyoruz.Dönüp ardimiza baktigimizda biz ne cok yasamisim diyesim geliyor.,,,,,Yoldasi söyle tasvirlemis yeralti sularinda ki damlayi...........*Bazı insanlar için "7'sinde neyse 70'inde de o" denir. Sezai Ekinci'nin karakteristik özellikleri de son nefesine kadar öz olarak hiç değişmedi. 1975'lerin genç devrimcisi Sezai nasıl biriyse 27 yıl süren kesintisiz bir mücadele sürecinin ardından son nefesini veren komünist önder Sezai'si de aynıydı. Hep devrimin hamalı... Hep emekçi... Hep bağırtısız çağırtısız... Hep tereddütsüz... Hep gözükara...arka kapak....

Aydinlik beyinler ve yüreklerimizi aydinlatacagim tek sey yasak kitaplar,iste o yüzden ben cocuk gibi sevincliyim onlarin yoldaslari oldugum icin,sansliyim,yeni seyler ögreniyorum onlardan ve yasami celiklestirenlerden,ciceklere baris verenlerden,hasil-i kaln,özgür yarinlara saklamayiniz düslerinizi....

Umutlu düsler ülkesinde kardesce türküler ve siirler ve kitaplar okumaya,büyük emekci halk korosunun icinde ses olmaya,sesleri diger seslerle cogaltmaya devam edelim,gülüsleriniz kitaplar gibi eksik olmasin yüzünüzden...

Umutla sevinc ve coskuyla...!iyi okumalar..


berdan ildan

3 Haziran 2011 Cuma

sokaklarin dili


sokaklari seylersin kirmizi bir pankartin illegal harfinde/disarida firtina kopuyor/daglar silanlarin kokusunu tasiyor soluklarimiza/nasilsa isyandir bu gözlerinde cocuk/basini yükselt mavi gökyüzüne/ellerini birlestir emegin nasirli elleriyle/kelepcede olsa ucunda/at yüregini yeryüzüne/cocuksu gözlerinde büyüyecek volkan/günesle sevisecek yagmur/damlalar bulutla/devrim ise daglardan vardiyalara azadiyi naksedecek/senle cocuk......berdan ildan

1 Haziran 2011 Çarşamba

3 Haziran 1963




"O mavi gözlü bir devdi”, vasiyeti “Anadolu’ da bir köy mezarlığına gömülmek”ti. “Taş maş da istemiyordu”, “Başında bir de çınar ağacı“ olsaydı yetecekti. Fakat O emperyalistlerin uşaklarının en büyük “vatansever” olduğu bir ülkede hala bir “vatan hainiydi”. Ölümü sürgünde, ömrünü hapishanelere bıraktı, idamla yargılandı. Yaşamak şakaya gelmediğinden büyük bir ciddiyetle yaşadı, hem de hiç ölünmeyecekmiş gibi. Ve dışarıda 40 günlük yerde yaprak kıpırdasa O da oradaydı. İdamla yargılanıyorken “ölüm, bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nazım’a” diyerek, düşünceleri uğruna ölümden korkmadığını gösterecekti.

Kalbi hep en uzak yıldızla birlikte çarptı. Çünkü, “ya ölü yıldızlara götürecektik hayatı, ya da dünyamıza inecekti ölüm”. Bursa hapishanesine atarak tövbekâr olmasını bekleyenlere inat yoldaşlarına ve sevdiklerine gururla “sevdalınız komünisttir, yatar Bursa kalesinde. Mahpus ama zincirini kırmış da yatar” diyebilecek kadar ideallerine bağlıydı. Belki “yatacaktı 10 yıl-15 yıl, daha da yatacağından başka”, fakat O, “sallansaydım bir bayrak gibi ipin ucunda keşke” demeyecek, yaşamakta ayak direyecekti. Ve “asla kararmayacak”tı göğsünün sol tarafındaki cevahir.

Bugünlerde O’nun politik kimliğinden korkmaya devam edenler Nazım’ı sadece bir “aşk şairi” olarak anıyorlar. Ancak yine Nazım’ın şiirleri, hiçbir şiirinin politik kimliğinden ayrı düşünülemeyeceğini de gösteriyor. Çünkü “Topraktan, ateşten ve demirden hayatı yaratanların” işçi sınıfının şairiydi O. “Seviyorum insanları, sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim, seni seviyorum, kavgamı seviyorum” derken, mevcut burjuva sömürü düzeninin tüm kurulu yapısıyla birlikte, değer yargılarının ve kültürünün de karşısında olduğunu ilan etmekteydi. “Zaten Tahir olmakta ayıp değildi, Zühre olmak da. Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değildi. Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekti”. O “bahçesinde ebruli, hanımeli açan evin yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını”. El kapılarının kapandığı, insanın bir başka insana kul olmadığı sosyalist bir düzendi arzuladığı. O, bilimsel sosyalizmi, şiirleştirerek anlatabilecek kadar özümsemişti. Yani “24 saat Marks”, “24 saat Engels”, “24 saat Lenin”di yaşam felsefesi.

İdealleriyle, O’nu hapishanelerde yok etmeye çalışan burjuva düzenin tüm engellerini aşıyor, etrafına örülen duvarları bir bir yıkıyordu. Nerede bir isyan, nerede bir başkaldırı olsa kalbi orada çarpıyordu. Yani, “mahpushane duvarlarının arkasındaki dışarıyla birlikte” yaşıyordu. Bazen Sarı Nehre doğru ilerleyen Çin devrimcilerinin yanında, bazen de Hitler faşizmine karşı savaşan partizanlarla oluyordu. Ve memleketini sevdiği için O da asılıyordu Tanya’yla birlikte. Moskova önlerinde dövüşüyordu sonra faşizme karşı. Ve mutluluğun resmini çizemese de, 1961 yazının ortasındaki Küba’nın mutluluğunu hayal edebiliyordu. Mustafa Suphilerle birlikte boğuluyordu Karadeniz’de ve saplanıyordu göğsüne 15 beş kara saplı bıçak. Ve “ballı incirleri hep beraber yiyebilmek ve yarin yanağından gayrı, her yer de hep beraber olabilmek için” kılıçtan geçiriliyordu Bedrettin’in 10 bin müridiyle birlikte. Destanında “yalnız onların maceraları vardı”. Çünkü biliyordu ki; “sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkardı karanlıklar aydınlığa.”

İşte bugün, ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin, emeğimizin, alınterimizin yerli ve emperyalist tekellere resmi satışının imzalandığı parlamentolarından çıkaracakları kararlarla, O’nu hala daha “vatandaş Nazım” yapmak istiyorlar. Ancak Nazım’ın memleket sevgisi “kasaların ve çek defterlerinin içindekiler” değildi. “Şose boylarında açlıktan gebermek, kışın soğuktan it gibi titremek ve sıtmadan ölmek de değildi. Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topu da değildi” Nazım Hikmet için vatan.

O “kardeşlerim bakmayın sarı saçlı, mavi gözlü olduğuma, ben Asyalı’yım, Afrikalı'yım” derken, “ve bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşanacak bir gelecekten bahsediyordu. İşte o gelecekte, “Paranın padişahlığı ve yobazın karanlığı” hüküm sürmeyecek, “ve insanlar ellerini korkmadan, düşünmeden, birbirlerinin ellerine bırakarak, yıldızlara bakarak; ‘yaşamak ne güzel şey’ diyeceklerdi.” O’nun arzuladığı gelecekte 17 yaşında çocuklar yaşı büyütülerek asılamayacak, kurşunlanamayacaktı. Hep birlikte “güzel günler görülecek, motorlar ışıklı maviliklere sürülecekti”.

3 Haziran 2008...

45 yıldır Nazım Hikmet şiirleriyle yanı başımızda, aramızda. Ama Anadolu’da bir köy mezarlığında değil, Moskova’da bir gömütlükte yatıyor. Başında bir çınar ağacı da yok. Fakat hala “günler ağır, günler ölüm haberleriyle geliyor” ve yine “bize bir parça hüzün bırakarak dimdik gidiyor ölülerimiz, ve biz yine gözyaşı göstermeden ağlamaya devam ediyoruz” gelen ölüm haberlerine. Ancak herşeye rağmen Nazım’ın umudu olan “tohumların tohumu, serpilip gelişen Türkiye işçi sınıfı” bizim de umudumuz olmaya devam ediyor. Çünkü “beklenen günler, güzel günler ellerinizdedir. Haklı günler, büyük günler, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri…” Ve mutlaka; “dolaşacaktır elbette, en güzel elbisesiyle, işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet”.

Nazım’ı hapishanelerde teslim alamayanlar, onun adını ders kitaplarına, tekelci bankaların yayınlarına hapsetmeye çalışmaktalar. Adını büyük puntolarla “vatan haini” yazan gazeteler ise artık çoktan Ondan “büyük Türk şairi” diye bahsediyorlar. “Arkadaşlarının kanlı kesik başlarını altın tepsilerde satan”, ‘köşe yazarı aydınları’, belki de yine denize karanfiller bırakıp, şiirlerini okuyarak onu yadedecekler. Yani yine, “ellerimizden geçinen herkes” ona dair yalan söyleyecek.

Fakat bu kez “bir vapur geçmeyecek Varna önünden” ve onu sadece mısralarına ihanet etmeyenler duyacak. Ve bizler, dillerimizde onun şiirleri ve gelecek “güzel günlere” dair inancımızla safları sıklaştırmaya devam edeceğiz. Ve “Bizden sonra gelenler demir parmaklıklardan değil, asma bahçelerinden seyredecekler bahar sabahlarını, yaz akşamlarını”...


Seni unutmadık, unutturmayacağız Nazım Hikmet!