27 Ocak 2009 Salı

Gözleri kaybedilenlenler.


Ali Tekdağ ve Sonrası

1956 yılında Diyarbekir'e bağlı Kocaköy beldesinde doğmuş. Evli ve yedi çocuk babası. Ali Tekdağ ailesi ile birlikte Diyarbekir'de yaşamını sürdürür. Yaşamak için pastanecilik yapar, en güzel yaptığı ise doğum günleri pastası.

1982'de ilk gözaltına alınır ve tutuklanır. Diyarbekir sıkıyönetim komutanlığına bağlı 5'nolu cezaevinde yatarken, cezası kesinleşir 6 yıl 8 ay ceza aldıktan sonra Ergani Cezaevine nakledilir. Bu cezaevinden 1986 yılında tahliye olur. Tahliye olduktan gözaltında kaybedilen kadar 19 kez daha gözaltına alınır. Bu gözaltılardan sonra İzmir’e yerleşir. Ülke özlemine dayanamaz yeniden Diyarbekir'e döner.

13-11-1994 tarihinde eşiyle birlikte alışverişten dönerken, ellerinde telsizler ve uzun namlulu silahlı kişilerce apar topar orada gözaltına alınır. Daha sonra Hatice Tekdağ ve akrabalarının tüm girişimlerine rağmen Ali Tekdağ'ın gözaltına alındığı kabul edilmez. Ancak gözaltında 45 gününde Çevik Kuvvet'te gözaltında tutulan Seyfettin Demir adlı tutuklu. Tekdağ'ı gördüğünü, onunla konuştuğunu ve ona demiş ki: "Aileme söyleyin beni katledecekler" Tanıkların olmasına rağmen ve bu tarihten sonra Ali Tekdağ'dan haber alınamaz.

"Bizde Böyle Biri Yok"

20-01-1996 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanan bir JİTEM subayının itiraflarında "... Önce Diyarbekir İşkence merkezinde, sonra ise Çevik kuvvet işkence merkezinde sorgulandı. Silvan'a getirilmeden önce Pirinçlik ölüm timinde son kez sorgulandıktan sonra, Alman zırhlı personel taşıyıcısıyla Silvan'a getirildi. Buraya getirildiğinde saç sakal bir birine karışmıştı. 5-6 metreden acayip pis kokuyordu. Ben o zaman operasyon timindeydim. Ali Tekdağ'ı itirafçıların bilgisi dahilinde gözaltına alınmıştı. 90 günün sonunda hiç bilgi vermemişti.”

Plastik loylon yakilarak cinsel organını dağlamışlardı, tecavüz edilmişti kasapların kullandığı çengelle. 120 günün sonunda operasyon timindeki komiser yardımcısı TİMUÇİN ve BOĞA lakaplı komutan tarafından silahla taranır ve öldükten sonra tanınmaması için üzerine bezin dökülerek yakılır.

Ve Silvan-Diyarbekir karayolunda bir dere yatağına gömülür. Katiller ödüllendirilir. Hala Hatice ana Ali Tekdağ'ı aramaktadır bu anneler gününde.

“Bizde Böyle Biri Yok”

1967 Bursa doğumlu. Üç kardeşin ortancasıydı. Girdiği üniversite sınavını kazanarak İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’ne gelir. Jeoloji bölümünde devrimci demokratik üniversite taleplerine sahip çıkar. Defalarca gözaltına alınır, bir kez tutuklanır Ayhan ve bu süre içerisinde ailesiyle sık sık görüşen AYHAN EFEOĞLU ailesiyle sık sık görüşmez.

Ve bir akşam üstü evin telefonu çalar, arayanlar Ayhan'ın arkadaşlarıdır 17 gün önce Ayhan'ın 15 Ekim 1992'de okulun önünde sivil ellerinde telsizli polisler tarafından gözaltına alındığını söylerler ailesine telefon kapanır aniden. Arkadaşları ve avukatlarının tüm başvurularında, “Bizde Böyle Biri Yok” denilerek geri çevrilir.

Emekli astsubay olan Osman Efeoğlu hemen İstanbul’a gider. Avukatları Zerrin Sarı, Fuat Erdoğan ve Ulutan Gün DGM'den bozma Cumhuriyet Mahkemesine , Vatan İşkence merkezine yapılan başvururlara cevap aynı: “Bizde Böyle Biri Yok”

Avukatlar AHIM'e AF örgütüne başvurular. Her defasında aldıkları cevap aynı.

29 Eylül-19 Ekim 1992'de Vatan işkence merkezinde sorgulanan ve serbest bırakılan HACER ARIKAN “8 Ekim tarihinde bana Ayhan Efeoğlu'nun resmini gösterdiler, Ayhan bu mu ?” diye sordular. Fotoğrafı bana göstererek Ayhan Efeoğlu'nun nerede olduğunu resmediyordu.

Gözaltında kayıp edilmeye çalışılan olaya tanıklık ediyordu. Tüm tanıklara, eylemlere rağmen resmi devlet yetkilileri bizde böyle biri yok diyorlardı.

Ayhan'dan sonra İstanbul Üniversitesi İnşaat Fakültesi öğrencisi olan ağabeyi Ali EFEOĞLU 5 Ocak 1992'de gözaltına alınır. Ayhan'ın akıbetinin aynısı abisine uygulanır. Ama Halkın Hukuk Bürosu avukatları 27 Ocak 1994 tarihinde DGM nöbetçi cumhuriyet savcısına yaptığı başvuruya şöyle bir cevap alırlar: "Belki Kardeşinin Yanına Gitmiştir"

Evet Feriha ve Osman Efeoğlu hala çocuklarını arıyorlar.

“Bizde Böyle Biri Yok”

Düzgün Tekin 21 Ekim 1995 günü Güneşli Evren Mahallesi'ndeki akrabalarının evinden, Bayrampaşa'daki işine gitmek için evden çıkar ve kendisinden bir daha haber alınamaz. Taki Kasım Açık adlı devşirme ajanın itiraflarına kadar.

Düzgün Tekin 1974 yılında Dersim'in Mazgirt ilçesine bağlı Geçitveren köyünde doğar. Elif ve Veli çiftinin sekizinci çocuğundan üçüncüsüdür.

Ortaokulu bitirdikten sonra çalışmak için proletaryanın başkentine gelir. Konfeksiyon atölyelerinde ütücülük yapar ve abisinin yanında kalır.

Bu süreç içerisinde sendikal örgütlülüğü daha da ilerletmek için DISK tekstil 2 nolu üyesi ve delegesi olur.

Düzgün kaybedilmeden bir hafta önce anne ve babasına telefon eder onları İstanbul’a yanına çağırır. İstanbul’a binbir umutlarla gelen Elif ve Veli çifti Düzgün'lerini bir daha göremezler. Düzgün 21 Ekim 1995 günü akrabalarından ayırılırken onlara şunları söyler"Iki arabayla sürekli takip ediliyorum, bu arabalar evin önüne kadar gelip bekliyorlarmış. Birisi Renault marka 01 F 6676 plakalı, diğeri ise Kartal, her iki plakada sahte çıkmış araştırmalarda.

27 Ekim günü onlara da bir telefon gelir, kimliğini açıklamayan biri Düzgün Tekin'in gözaltında olduğu ona temiz çamaşır ve para getirmeleri söyleyerek telefonu kapatır. Avukatlarının ve ailesini tüm başvurularına rağmen her yerdeki gibi “Bizde Böyle Biri Yok”

Nisan 1997 yılında Gebze cezaevinde MLKP tarafından sorgulanan sızma ajan KASIM AÇIK itiraflarda bulunarak Düzgün Tekin, Talat Türkoğlu'nun kendisiyle birlikte Murat Demir, Murat İpek ve Mahmut Yıldırım tarafından sorgulanıp, öldürülerek Çorlu'daki Askeri alan içindeki Çadırkent'e gömdüklerini itiraf eder.

“Bizde Böyle Biri Yok”

18 Eylül 1980 günü İstanbul’dan kilometrelerce uzakta Bingöl'de akşam saatlerinde hedef bu kez Hanifi Morsümbül'ün evi askerlerce basılarak Hüseyin Morsümbül sorulur.

Bingöl Lisesi ve Sanat okulunda anti-faşist gençlik hareketine gelişen Hüseyin, 12 darbesinden sonra gözaltına alındı. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

Hüseyin kapıya gelen Durmuş Kıvrak timinin neden geldiklerini iyi biliyordu. Ev didik didik ince aramadan geçirildi, sonra şüpheli kitap ve eşyalarla beraber Hüseyin Morsümbül gözaltına alındı. Ertesi gün 19 Eylül 1980 de tekrar eve geldiler baba Hanifi Morsümbül'ü gözaltına aldılar. Bingöl Tugay Komutanlığı'na götürülen baba, Hüseyin'i görebilme umuduyla her türlü işkenceye maruz kalır. O günü asla unutmaz Hanifi Morsümbül. Tabi ulaşan bilgiler, yayılan söylevler Morsümbül ailesini tedirgin eder. O gün daha Hüseyin'i sormadan Durmuş Kıvrak, Hüseyin Morsümbül kaçtı, der.

Durmuş Kıvrak, oğlunuz kaçtı, nereye gittiyse bulup getirin, yoksa kökünüzü kazırız, der

İnanmak çok güçtü. Bingöl Tugay Komutanlığı'nda olağanüstü güvenlik önlemlerine, hem de darbe koşullarını hesaba katarsanız imkansız, der Hanifi Morsümbül.

Hüseyin Morsümbül 18 Eylül günü işkenceyle katledilmiş ve bir battaniyeye sarılarak Genç yolu üzerindeki Murat suyuna atılmış. Bu Bingöl Tugay'da askerlik yapan askerlerin anlatımları.

“Bizde Böyle Biri Yok”

Kenan Bilgin 12 Eylül 1994 günü saat 10'00'da Kontra Başkenti Ankara'da Sokullu Dikmen durağında yine ellerinde telsizli sivil polisler tarafından gözaltına alınır. 12 Eylül 6 Ekim tarihlerinde bir operasyon çerçevesinde bir çok insanla beraber gözaltına alınır. Hepsi yoğun işkencelerden geçirilir. Kenan Bilgin dışında herkes savcılığa sevk edilir, kimisi tutuklanır, kimisi serbest bırakılır. Ama KENAN BİLGİN hakkında hiç bir iz ve belgeye rastlanmaz.

O ünlü Morrisson Demirel’in sözü düşer manşetlere “Fırat'ın kıyısında kaybolan her şeyi bizden sorun. „ Evet, bu kaybeden devlettin bir şifresiydi.

Kenan Bilgin'in ailesi gözaltına alınmasından sonra, abisi İrfan Bilgin ve avukatları yine aynı o cevapla karşılaşırlar: “Bizde Böyle Biri Yok”

Kenan Bilgin'le beraber aynı dönem işkence merkezlerinde sorgulanan ve DERİN ARAŞTIRMALAR LABORATUARI (DAL) 8-11 ölüm hücrelerinde tutuluyor. Ve gördüğü yoğun işkencelerden dolayı yürüyemiyor ve sorguya sürüklenerek götürülüyor. Kenan Bilgin şöyle haykırır hücreden: ”Adım Kenan Bilgin, 12 Eylül'den beri buradayım, beni kaydetmediler, beni kaybetmeye çalışıyorlar. ” Ve onlarca tanık olmasına rağmen Kenan Bilgin hala kayıp.

Onlarca tanığa rağmen hiç bir yetkili devlet kurumu bir açıklama yapmadılar. Ta ki itirafçı, JİTEM elemanı Abdülkadir AVGAN adlı alçağın itirafları sonucu akıbetlerini bir kısmı açıklığa kavuşmuştur.

Unutma, bir gün yanında biri kaybolabilir.



Berdan ildan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder