16 Kasım 2009 Pazartesi

Onur Öymen ve Atatürk arasinda ki gizli belge....arsiv


Atatürk Dersim'de ne yaptı?

Onur Öymen faşistse, Mustafa Kemal ne? Şimdi yanıtını arayan soru bu. Zira “Atatürk'ün Dersim'de olan bitenden haberi yoktu. Zaten çok hastaydı, ona sormadan yaptılar. Seyit Rıza'yı da o Elazığ'a gelmeden çabucak astılar. O, duysa asılmasına izin vermezdi” iddiaları gerçek dışı. Atatürk, başından sonuna kadar harekatın içindeydi. Celal Bayar'ın bir röportajında söylediği gibi “Atatürk 'sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim'i' dedi” ve Dersim vuruldu. Mustafa Kemal, daha 1936'da ise TBMM açılışında Dersim meselesi için, “Bu korkunç çıbanı tümüyle temizleyip koparmak, kökünden kesip temizlemek ve bunu her ne pahasına olursa olsun yapmak gerektiği”ni savunmuştu.

Atatürk hasta değildi. Dersimlilerin üstüne uçaklarla “Teslim olmazsanız cumhuriyetin kahredici ordusu tarafından mahvedileceksiniz” bildirileri atıldığı 4 Mayıs 1937 günü Dersim'in kaderini belirleyen Bakanlar Kurulu toplantısına Atatürk başkanlık etti. Atatürk, operasyonu harita başından bizzat takip etti. 22 Mayıs 1937'de Devlet Hava Yolları salonunda Dersim'i bombalayan manevi kızı Sabiha Gökçen'i karşıladı. Seyit Rıza ve adamlarının asılmasının ardından yanına Sabiha Gökçen'i alarak Elazığ'a, Dersim'e gitti, köprü açtı. Başta Sabiha Gökçen olmak üzere Tunç Eli operasyonuna katılan askerlere madalya taktı. 16 Kasım 1937'de ise Diyarbakır Garı'nda Şükrü Kaya ve Celal Bayar ile birlikte görüntülendi.

Bakanlar Kurulu kararı açık

Atatürk'ün başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu toplantısında Dersim harekatı ile ilgili alınan karar şöyleydi: “Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanlara ve kullananlara yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür.” 'Köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak', 1930'lu yılların başında çıkartılan 2510 sayılı İskan Kanunu ile tamamen uyumlu: “Dahili iskan safahatı cümlesinden olarak ana dili Türkçe olmayan nüfusun terekkümlerini menni'ne ve mevcutlarının dağıtılması şekillerine ve bu suretle hars vahdetini korunmasına ait tedbirlerin ittihas ve tatbiki için hükümete kanuni selahiyet alınması yasaklanacak, mevcutlar dağıtılacak ve kültür birliği korunacaktır.”

4 Temmuz 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesi, Tunç Eli operasyonunu “Kahraman bir Türk çavuşu tek başına koca bir dağı zaptetti” başlığı altında bu yüzden şöyle haberleştiriyordu: “Açlar ve çıplaklarla meskün bir yer medenileştiriliyor, geriliğin ana merkezi olan bu muhitte şimdi Türk motörlerinin uğultusu birbirine karışıyor.” Hareket sahasına giden Cumhuriyet muhabirinin izlenimleri böyle. Dersim harekatını yere göğe sığdıramayan Cumhuriyet gazetesinin kurucusu ve başyazarı Yunus Nadi'nin yorumları ise şöyle: “Bu haliyle hükümet, Tunceli'nin dağlı bedevilerine şu hakikatı anlatıyor ki... Ya bu deve güdülecek, ya bu dağdan gidilecek... Türk vatanın ortasında Dersim bir lekeydi.”

'Medeniyet' ne, 'leke hangisi?

Hangisi 'leke'? Dersim mi, bölgeyi 'medenileştiren' Bakanlar Kurulu kararı ve Tunç Eli operasyonu mu? Tarih, “Onur Öymen faşistse, Mustafa Kemal ne?” sorusunda olduğu gibi bunda da kararını vermekte gecikmeyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder