7 Ekim 2009 Çarşamba

Adalilar geliyor


Sermaye devletinin katliamcı politikalarının bir sonucu olarak Necdet Adalı 7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan gece idam edildi. Tarihe 12 Eylül’ün ilk idamı olarak geçen Adalı, devrim ve sosyalizm mücadelesi uğruna ölümsüzleşenler kervanına katıldı.

‘70’lerin sonlarına doğru çatışmaların derinleştiği süreçte Ankara İsmetpaşa’da bir kahvehane tarandı ve MİT’ten olduğu söylenen 2 kişi burada öldürüldü. Necdet Adalı, henüz 19 yaşında genç bir devrimci olarak bu olaydan sorumlu tutuldu ve 1977 senesinde idamla yargılanmak üzere cezaevine kondu.

Yargılama süreci oldukça şaibeli geçti. Adalı, devrim mücadelesini sahiplenen, bu tutumundan geri düşmeyen bir tutum sergiliyor, ancak İsmetpaşa’da gerçekleşen eylemle ilişkisi olmadığını da ısrarla vurguluyordu. 12 Eylül sonrasında da devam eden yargılamanın hakimi Albay Hamdi Sevinç de Adalı ile hemfikirdi ve Adalı’nın idamına ilişkin karara şerh koydu. Ancak Genelkurmay, Adalı’nın idamında kararlıydı. Ve ortada tek bir delil yokken, tek bir tanık yokken, genç bir devrimci idam sehpasına yollandı. Bu olayın üzerine Albay Hamdi Sevinç istifa etti.

Necdet Adalı cezaevi günleri boyunca devrimci duruşunda ciddi bir kararlılık gösterdi. ‘Suçsuz olduğunu’, bilinçli bir biçimde üzerine bir suç yıkıldığını ısrarla vurguladı. Hatta Adalı cezaevinden kaçma olanağını bile geri çevirdi. ‘Suçlu değilim, kaçmayacağım’ diyerek bile bile ölümün üzerine yürüdü.

Ancak Adalı’yı cezaevinde gören hiç kimse O’nun ölüme gün sayan biri olduğuna hüküm getiremezdi. O; yaşama sıkı sıkıya bağlı, neşeli, hareketli bir gençti. Cezaevi koşulları izin verdiği ölçüde sohbetinden, sporundan, kitaplarından hiç vazgeçmedi.

Adalı’nın idamına tanıklık edenler O’nun elleri bağlı olmasına rağmen urgana boynunu kendisinin geçirmeye çalıştığını anlatır! O ana tanıklık edenler; Adalı’nın ayağının altındaki sehpayı kendi devirdiğini anlatır! Boyu uzun olduğu için celladının idamı dahi nasıl yüzüne gözüne bulaştırdığını anlatır!

Adalı ölümünden birkaç gün önce ailesine yazdığı mektubunda "Sevgili anneciğim ve babacığım, sizleri ve ezilen halklar adına mücadeleyi, erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm, ama bundan ve içinde bulunduğum durumdan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadan ve şu kısa yaşamım içerisinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ezilen halklar adına verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım ve bundan dolayı gurur duyuyorum. Hakim sınıfların göstermek istediği gibi bizler hiçbir zaman savunmasız insanlara karşı katliam girişiminde bulunmadık.

Fakat onların bizi böyle göstermeleri ve faşistlerle bizi aynı kefeye koyarak cezalandırmaları, bizim nezdimizde ezilen halkların mücadelesine yapılan bir saldırıdır.

Anneciğim ve babacığım; sizlere kısaca bahsettiğim gibi hiçbir pişmanlık duymuyorum. Sizlerin de ezilen halklar uğruna verilen mücadelede katledilişimden dolayı üzülmemenizi ve bundan gurur duymanızı bekliyorum” diyerek dönemin politik atmosferinin genç yaştaki devrimcilere nasıl bir bilinç aşıladığını da belgelemiş oldu.

Adalı’nın idamından yıllar sonra İsmetpaşa’daki kahvehanenin taranması ile ilgili yeni yargılamalar, yeni sanıklarla yapıldı. Adalı’nın idamına gerekçe gösterilen olayla ilişkisi olmadığı açığa çıktı. Yani 20’li yaşlarda bir gencin “adli hata”ya kurban gittiği söylendi. Ve dosya kapandı!

Bu idamların baş sorumlularından Kenan Evren, ‘asmayalım da besleyelim mi?’ yaklaşımını korumuş ve yıllar sonra bile idamlarla ilgili zerre pişmanlık duymadığını açıklamıştır. Sermaye düzeninin katliam politikalarının, eli kanlı bir sözcüsü tarafından itiraf edilmesi anlamına gelen bu sözler; aynı zamanda Adalı’nın ve daha nice yiğit devrimcinin keyfi bir şekilde nasıl yargılanmadıklarının ispatıdır. Zira sermaye düzeni Adalılar’ı salt devrimci kimliklerinden dolayı idam etmiştir! Bu koşullar altında Necdet Adalı sermaye düzeni ile devrim ve sosyalizm mücadelesi yürütücülerinin arasında halen daha süregelen şiddetli çatışmada şehit düşmüştür.

Türkiye devrim ve sosyalizm mücadelesi içerisinde şehit düşmüş bu yiğit devrimciyi ölümünün 27. yılında saygıyla anıyoruz. Anıları mücadelemizde yaşayacak!

Şafak Türküsü…

Necdet Adalı’ya

(…)

Düşlerimle sınırsız

Diretmişliğimle genç

Şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine

Usulca açılıverdi

Yanağımda tomurcuk

Pir Sultan'ı düşün anne

Şeyh Bedrettin'i

Börklüce'yi

Torlak Kemal'i düşün anne

İnsanları düşün anne

Düşün ki yüreğin sallansın

Düşün ki o an

Güneşli güzel günlere inanan

Mutlu bir yusufçuk havalansın

(...)

Her kavgada ölen benim

Bayrak tutan çarpışan

Her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni

Özlem benim kavga benim aşk benim

Bekle beni anne

Bir sabah çıkagelirim

Bir sabah ana bir sabah

Acını süpürmek için açtığında kapını

Adı başka sesi başka nice yaşıtım

Koynunda çicekler

Çicekler içinde bir ülke getirirler

Nevzat Çelik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder