20 Nisan 2009 Pazartesi

Özgürlük




Fabrika dişlileri arasında ezilen işçinin, gerici-ırkçı eğitimdeki gencin, tarladaki yoksul Kürt köylüsünün,
sokaktaki geleceksizliğin pençesindeki issizlerin, hiç bir sosyal güvencesi olmayan ev kadınlarının yada günde 10-12, saat çalıştırılan çocukların tutkusudur bu özgürlük!

Kaderciliğin pençesinde gözlerine siyah bir karanlık örtüsü düşmüş düşlerine, ama özgürlük düşleri ve ideali, tüm bunlara rağmen en sıcak ay gibi temmuzca önümüzde bize gülümsüyor.

Özellikle de gelecek hayallerimizin mimarları, desinatörleri, örgütleyicileri düzenin çarklarında una çevrilemediği genç düşler sokağı da var hala öteki özgürlüğü arayan.

Kapitalistin, gerici eğitimin ve toplum düzeninin baskıları, kurulu zorba düzenin ürettiği haksızlıklar, yolsuzluklar, dejenerasyon vahşet ve zülüm...

Tüm ezilenlerin zihinsel tasarımlarında "özgürlük düşleri güçlüdür"; güncelliğini koruyor, hem de düşünenleri kimse buna zorlamamışken, tertemiz duygular, idealler ve niyetler, hep ayni nehirler gibi o büyük okyanusta buluşurlar.

"Özgürlük", ayni zamanda da burjuva sahtekarlarının da "sahiplendiği" bir argümandır ve bu baylar, bayanların özgürlüklerine aldananlar buralardan alıntı yaparlar.

Ama onlar, zihnimizde ki denizin lodoslarına dalgakırandır ayni zamanda da, henüz netleşme arayışındayken çelme takarlar, güllere su vermezler açmasın, kurusunlar diye. Onların düşü burjuva köşe dönmeciliğin, kariyerizmin, "bireysel kurtuluşların" gündelik televolelerde beslenen bir özgürlük arayışıdır.

"Avrupa gençliği" 68 kuşağı "tüm kurallara başkaldırdı (yasakları yasaklamayı ilke edindiler). Ülkemizde ise "çelik disiplinli kurallara" dogmatizme dayalı bir "68 kuşağı gelişti"

Dünyadaki 68 gençlik özgürlükçüydü, bizimkiler ise hedefe iktidarı koydular. Mesela aradığı düşler hep aynı toplumsal düşlerin izlerinin ortaklaşmasıdır da diyebilirim.

Tüm toplumsal kategoridekiler hep bireysel özgürlüğü kazanmanın kilometresi toplumsal özgürleşmeden geçtiğini birlikte haykırdılar, ve Vietnam işgalini birlikte lanetlediler ayrıca sömürü ve zülüm etmede kılıç salladılar tüm özgürlük koşucuları.

Birey olmanın özgürlüğü toplumsallaşmadan geçiyor. Toplumsal kölelik koşullarında bireysel özgürlük düşleri de olmaz. Şayet olursa da ben bu özgürlüğün tasvirini bilmiyorum.Toplumsal ücretli köleliğin hüküm sürdüğü koşullarda, yalnızca ona karsı mücadele edenler değil etmeyenlerde bireysel yeteneklerine ve bireysel özgürlüklerine de kavuşurlar.

Özgürlük; zorunluluğun zihinsel kavranmasıdır diye bilirim. Kuralsız, sinirsiz bir ütopyadır bu tasarım...

Aslında tüm kesimlerin üzerinde anlaşacağı bir özgürlükten de bahsedilemez değil. Herkes sözlerine bir sınırına kadar götürür, ama bu sekiz harfe herkes kendi harfini ekler.

Özgürlük sınıfsaldır, sınıfların üstünde genel, soyut bir özgürlükte söz edilemezde, ve her sınıf bu kelimeye kendi maddi yasam koşullarına denk düsen bir anlam yükler.

Yöneten sınıfın sömürme özgürlüğü köşe dönme özgürlüğü, milliyeti histeri vb. anlamlar içerir.

Emekçiler ise tüm ezilen sınıfların özgürlüğünü kendi özgürlüğüyle birleştirerek kendi özgürlük rotasını çizer, sevgili CAN YÜCEL o cümleyi söyle tasvir eder:

”Yüz metrenin en iyi koşucuları onlardı” der buna katılmamak imkansız

Aşkolsun özgürlük, aşkolsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder